Ne Taşla Sopayla, Ne Mahkemeyle Davayla; Baskılar Bizi Susturamaz!

Bilindiği üzere KKTC Başsavcısı tarafından Afrika Gazetesi’ne Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzünün kullanıldığı bir karikatür nedeniyle “yabancı devlet yetkililerine hakaret” iddiasıyla dava açılmış durumda.

Öncelikle belirtmek isteriz ki, kktc’de uygulanan hukuk sistemi gereği kamu adına ve kamu tarafından hareket etmekle görevli olan Başsavcılık, bu davayı açmak için Kıbrıslı Türk halkından yetki almamıştır. Başsavcılık dış bir ülkeden talimat alarak bu davayı başlatmıştır. Bizim gözümüzde Başsavcılık yetkisizdir, kamuyu temsil etmemektedir.

Başsavcılık, Afrika aleyhine TC elçiliğinin yazdığı şikayet dilekçesini mahkemeye sunarak dava oluşturmaya çalışmaktadır. İddia o yöndedir ki yayınlanan resimden dolayı TC Cumhurbaşkanı rencide edilmiş ve iki ülke arasındaki huzur bozulmuştur. Savcılığın tanığı olan polis memuru, ilgili karikatürden sonra 22 Ocak’ta gazeteye yapılan saldırıların bu karikatürün huzuru bozduğunu gösterir nitelikte olduğunu söylemiştir.

Kamuyu temsil eden bir kurumun böylesi bir tutumu ifade özgürlüğü açısından oldukça tehlikelidir. 22 Ocak saldırılarına ilişkin faşistlerin yargılandığı mahkemede sanık avukatları karikatürü bir tahrik unsuru olarak mahkemeye emare olarak sunmuş fakat mahkeme ilgili karikatürü bir tahrik olarak dikkate almamıştı. Peki şimdi Başsavcılık karikatürün yayınlanmasının akabinde gazeteye saldırılmasını kovuşturmaya dayanak olarak ileri sürmekle, basın organlarına yapılan saldırılar söz konusu olduğunda saldırı konusu yayının hafifletici sebep olarak dikkate alınabileceğini mi söylemektedir?

Böyle bir durum hukuken mümkün olabilir ancak demokratik olarak kabul edilebilir değildir. 19 Temmuz davası kararı ve ardından gelen 22 Ocak davası dahil birçok mahkeme kararı demokrasinin yalnızca beğendiğimiz fikirlerin ifade edilmesi değil, beğenmediğimiz ve hatta bizi tahrik eden fikirlerin de ifade edilebilmesi olduğunu vurgulamışken, Başsavcılık basın ve ifade özgürlüğüyle ile ilgili endişe verici bir tutum takınmaktadır.

Afrika Gazetesi “dış huzuru etkileyen suçlar” altında yargılanıyor. Peki ya iç huzurumuz, toplumsal barış ve refah ortamı? 22 Ocak saldırganlarının Ağır Ceza Mahkemesi yerine alt mahkemede yargılanması yönünde yetki kullanan aynı Başsavcılığın saldırganlardan 9’u halen “aranıyor” ve bulunmamışken bu davayı ilerletmeyi uygun görmesi kimin önceliklerini temsil ettiğini çok iyi gösteriyor.

Afrika Gazetesi iki ülke arasındaki “huzur ve dostluğu bozmak niyetiyle” bu karikatürü yayınlamakla itham ediliyor. Gerçekte ise dostluğu bozan bizler değiliz. Hakarete uğradığı iddia edilen “yabancı devlet yetkilileri” önce ülkemizdeki gazeteleri hedef göstererek, saldırganlığı körükleyerek, şimdi de dava yoluyla susturulmasına yönelik girişim yaparak bunu yapıyor.

Başka bir ülkenin içişlerimize karışması kabul edilebilir değildir.

Başka bir ülkenin ifade özgürlüğümüze müdahale etmesi kabul edilebilir değildir.

Başka bir ülkenin ülkemizdeki muhalefet üzerinde kurmaya çalıştığı baskıya Başsavcılığın alet olması ve halkın vergileriyle karşılanan mahkeme sürecinin halkımıza karşı bir baskı aracı olarak kullanılması kabul edilebilir değildir.

Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün var olabilmesinin olmazsa olmazıdır.

Kıbrıslı Türk halkının muhalif seslerinin çeşitliliği bizim mücadelemizin zenginliğidir. Artan faşist saldırılar karşısında birlikte durmalı, sokakta ve mahkemede mümkün olan en etik yöntemler izlenerek mücadele edilmelidir.

Basın ve ifade özgürlüğüne yapılan her türlü saldırının karşısında, Afrika Gazetesi’nin yanındayız.

Ne taşla sopayla, ne mahkemeyle davayla; Gazetelerimiz, düşüncelerimiz susturulamaz!

Bağımsızlık Yolu Genel Komitesi (a)

Cemre İpçiler

Bağımsızlık Yolu  Dış İlişkiler Sekreteri