Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, ADA TV’de, Nupelda Karabuğday’ın sorularını yanıtladı.
Halkın Geniş Bir Kısmı Yoksulluğa Mahkum Edildi
‘Verifobik’ bir coğrafyada yaşıyoruz ifadesini kullanan Ersoy, en çok ihtiyacımız olan şeyin veri olduğunu söyledi. Ersoy, yoksullaşmanın, yoksullaşmanın etkenleriyle mücadele ederek ortadan kaldırılabileceğini belirterek bizi yoksullaştıran şeyin ne olduğunu ortaya koymamız gerekiyor dedi.
Barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızın piyasalaştırıldığını belirten Ersoy, okulların sıvası akarken gittikçe büyüyen inşaat şirketlerine ve emlak piyasasına dikkat çekti. Ersoy, kamu okullarının bilinçli bir şekilde yıllardır bakımsız bırakıldığını ekleyerek bunu sermayenin kar güdüsüyle şekillenen politikasının bir yansıması olarak değerlendirdi. Ersoy, halkın geniş bir kısmının yoksulluğa mahkum edildiğini belirterek devletin, insan hakkı olarak karşılaması gereken temel ihtiyaçları sağladığı sürece yoksullaşmanın önüne geçileceğini söyledi. Ortada bir tercih olduğuna dikkat çeken Ersoy, sermayenin vur kaçtan yana bir tercih kullandığını aktardı.
Örgütlü Bir Mücadeleyle Kara Para Aklanmasının Önüne Geçilebilir
Ersoy, adanın kuzeyinin uluslararası hukukun dışında kalmasından dolayı uyuşturucu baronları ve kara para aklama operasyonları için bir cennet haline geldiğini söyledi. Farklı alanlarda kara paranın aklanabilmesi için bir ortam yaratıldığını ifade eden Ersoy, sermayenin yer altı ve yer üstü hareketleri için Kıbrıs’ın kuzeyinin cennet konumunda olduğunu söyledi. Ersoy, kara para aklanmasının, insan ticaretinin, yoksullaşmanın önüne örgütlü, bütüncül bir emek hareketiyle geçilebileceğini vurguladı.
Özel Sektörde Kalıcı Çözümler Bulabilecek Mekanizma Sendikalaşmadan Geçiyor
Bazı marketlerde tabureler toplandığı ve çalışanlar ayakta çalıştırıldığı için Bağımsızlık Yolu olarak bildiri hazırladıklarını ve eylem yaptıklarından bahseden Ersoy, kasiyerlerin tabureyle ilgili ses çıkaramayacak durumda olmasına dikkat çekti. Ersoy, konunun sadece taburelerin toplanmasıyla sınırlı kalmadığını, aslında meselenin özel sektörde yaşanan yoğun emek sömürüsü olduğunu söyledi. Özel sektörde sendika olmadığı için çalışanların kendi sorunlarını çözebileceği bir mekanizma olmadığına değinen Ersoy, özel sektörde sendika olmadığı sürece bu sorunları aşabilmenin bir yolu yok dedi. Ersoy, sadece marketlerde değil bütün özel sektördeki çalışma koşullarını düzenleyecek, kalıcı çözümler bulabilecek mekanizma sendikalaşmaktan geçiyor ifadesini kullandı.
Ersoy, çalışanların aşağılayıcı, insanlık onurunu kırıcı muameleye maruz bırakıldığından bahsederek bir insanın kendi çalışma koşullarıyla ilgili söz söyleme hakkının olmamasını anti demokratik bir durum olarak açıkladı. “Mülk sahibi hayattaki kuralları koyuyor, emeğini satmak zorunda olan insanda bu kurallar yasalara aykırı olsa bile uymak durumunda bırakılıyor” ifadesini kullanan Ersoy, sendikanın sadece ekonomik değil demokratik bir mücadele aracı olduğunu ekledi. Ersoy, bu sorunların çözümü için özel sektöre sendika gelmesi lazım dedi.
Asgari Ücret En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmeli
Bağımsızlık Yolu olarak özel sektöre sendikalaşmanın zorunlu hale getirilmesi için yasa hazırladıklarını ve bunun için mücadele verdiklerini dile getiren Ersoy, rejim partilerinin yasayı gereksiz argümanlar sunarak reddettiklerini ve alternatif sunmadıklarını söyledi. Ersoy, sendikalaşmayla ilgili gerçek bir adım atılmadığını belirterek kamu emekçileriyle özel sektör emekçilerinin çıkarlarının bir olmasına rağmen kamu sendikalarının bunu göremeyip, özel sektör emekçilerinin çıkarlarını savunabilecek konumdayken konuya ilgisiz kaldığından bahsetti. Ersoy, kamudaki en düşük maaşla özel sektördeki en düşük maaş arasındaki farka değinerek asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi gerektiğini söyledi. Ersoy, “Ekonominin çarkının dönmesi için asgari ücretin kamudaki en düşük maaştan düşük olması gerekir söylemini”, sermayenin karını maksimize edebilmesi için birilerinin yoksul olması gerekiyor sözünün makyajlanmış hali olarak değerlendirdi. Verilmesi gereken mücadelenin egemen sermaye ve emekçilerin çıkarları arasında olduğunu vurgulayan Ersoy, hayatı üretenlerin çıkarlarıyla, hayattan kaymağı götüren sermayenin çıkarlarının aynı olmadığını söyledi.
Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun nüfus politikalarından bahsederek mevcut çalışma izinlerinin yenilenerek özel teknik izinler dışında yeni çalışma izni çıkarılmaması gerektiğini söyledi. Ersoy, bunun hem nüfusu hem kaçak işçi çalıştırmayı kontrol edebilmek ve içerideki emeğin değerinin düşmesini engellemek için önemli bir faktör olduğunu ekledi. Çalışma koşullarının kölelik seviyesinde olduğundan bahseden Ersoy, emekçiler, kurtarılacak insanlar değil, kendi kendilerini kurtarabilecek ve yaşamı daha iyiye götürebilecek olan kesim olarak görüyoruz dedi.
Kaçak İşçi Diye Bir Şey Yok Kaçak İşçi Çalıştıran Patron Var
Sosyal sigorta yatırımını yapmayan, kaçak işçi çalıştıran patronlara ceza kesilmediğini ve sigorta affıyla patronlara kıyak geçildiğinden bahseden Ersoy, patronlara ceza kesmediğimiz sürece sömürü büyüyecek dedi. Ersoy, “Kaçak işçi diye bir şey yok kaçak işçi çalıştıran patron var” ifadesini kullanarak kaçak işçi çalıştıran patronlara hem ceza kesilmesi hem de o işçiyi belirli bir süre çalıştırma zorunluluğu getirilmesi gerektiğini söyledi.
Ersoy, “Çalışma yaşamı, temel hizmetler hangi maddeyi önümüze alırsak alalım sermayenin kollandığı işçilerin bedeli ödediği bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bu tabloyu tersine çevirmek istiyorsak yalnız kalmamayı tercih ederek belirli bir program çerçevesinde toplumsal hayatı dönüştürmek için örgütlenmek zorundayız” dedi.