“Her Bölgeye Kadın Sığınma Evi Kurulsun” Demek… – Cansu N. Nazlı

Cansu N. Nazlı

Özne Sayı 4

Sonbahar 2024

Birçokları sığınma evi talebinin İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin gereği olarak yükseltildiğini zanneder. 2014 yılından bu yana bizim de kabul yasası ile iç hukukumuzun parçası olan İstanbul Sözleşmesi’nin Sığınaklar başlıklı 23’üncü Maddesi gerçekten de taraf devletlere kadın sığınma evlerinin kurulmasını bir yükümlülük olarak düzenlemektedir. Bu maddeye göre sözleşmeye taraf olan devletler mağdurlara ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir sığınak oluşturmak ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde koşmak üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Ancak, kadın özgürleşmesi mücadelesine mal olmuş pek çok diğer talep gibi sığınma evi de uluslararası sözleşmelere girmeden çok önceleri kadın hareketleri tarafından bir talep olarak yükseltilmiş ve mücadeleler sonucu hem uluslararası düzenlemelere hem yerel mevzuatlara girmiş hem de fiilen hayata geçmiştir.

Yasadan Yaşama DEĞİL, Yaşamdan Yasaya!

İkinci dalga feminizmin takriben 1960’lardan itibaren kadına yönelik şiddet konusuna yoğunlaşması ve bu konuda kadınları şiddetten koruyacak ve kadına yönelik şiddeti önleyecek yollar aranmasının bir ürünüdür kadın sığınma evi talebi. Başka bir deyişle, maddi gerçeklikten, yaşamsal bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış, gelişmiş ve gerçekleşmiştir. Bu yüzden yasadan yaşama değildir; mücadeleler sonucu yaşamdan yasaya, uluslararası düzenlemelere yansımıştır. Bunu vurgulamamın nedeni sığınma evi yahut herhangi başka bir talebi savunmamız ve onun gerçekleşmesi için mücadele etmemizin esas sebebinin günlük hayatımızda var olan bir soruna tekabül etmesidir, bir düzenlemede yazıyor oluşu değil. Talebimiz şayet bir düzenlemede de yazıyorsa bu, talebimizin gerçekleşmesi için ilgili düzenlemeyi gerek hukuki olarak gerekse siyasi olarak bir baskı aracı olarak kullanmamızı sağlar.

Kadın Sığınma Evlerinin Kısa Tarihi

1973’te Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da sığınma evleri ilk olarak açılmıştır. Almanya’daki ilk modern sığınmaevi 1976’da, Avusturya’da 1978’de, İsveç’te 1979’da, İtalya’da 1989’da kurulmuştur. Türkiye’de ise Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 1990 yılında açmaya başladığı Kadın Misafirhanesi/Kadın Konukevi adındaki sığınmaevleri ve aynı yıl 2 belediyenin de açtığı kadın sığınma evleri Türkiye’deki ilk sığınma evi örnekleridir (Erbaydar vd., 2018).

Sığınma evi kurmanın taraf devletler için bağlayıcı bir madde olarak uluslararası bir sözleşmeye girmesi ise ilk kez 2011 yılında, yukarıda da bahsettiğimiz İstanbul Sözleşmesi ile olmuştur. Yani kronolojik olarak da dünyada sığınma evleri talebinin ortaya çıkması gibi gerçekleşmesi de uluslararası düzenlemelerden önce gerçekleşmeye başlamıştır.

Ülkemizdeki Durum

Kıbrıs’ın kuzeyinde ilk sığınma evi 2011 yılında Sosyal Riskleri Önleme Vakfı (SORÖV) tarafından kurulmuş 2016 yılına kadar faaliyet göstermiştir. SORÖV’ün sığınma evini çeşitli nedenlerle kapatmak zorunda kalmasının hemen ertesinde, her bölgeye kamusal olarak sığınma evi kurulması için SORÖV öncülüğünde Bağımsızlık Yolu’nun da içinde olduğu pek çok örgütün ve aktivistin yer aldığı 25 Kasım’a Kadar 25 Bin İmza ile 5 Sığınma Evi kampanyası örgütlenmiştir. Mesarya’dan Omorfo’ya kadar uzanan bu imza kampanyası ile 3 aydan daha kısa bir sürede 11 bin imza toplanmıştır. Bu imzaların örgüt temsilcileri tarafından dönemin Başbakanlık Müsteşarı Olgun Amcaoğlu’na verildiği sırada “Kısmetse olur!” yönünde Başbakanlık adına yetkili olan kişinin verdiği cevap durumun vahametini göstermek açısından trajikomik bir anekdottur.

İmza Kampanyası ardından aynı yıl yani 2016 yılında, bugün halen faaliyet gösteren Lefkoşa Türk Belediyesi tarafından kurulan kadın sığınma evi projesi 7 kadın 14 çocuk kapasitesiyle hayata geçmiştir. Bilindiği üzere bugün halen devlet tarafından kurulan tek bir sığınma evi bulunmamaktadır ve her bölgeye sığınma evi talebi başta 25 Kasım ve 8 Mart eylemleri olmak üzere kadın özgürleşmesi mücadelesinin esaslı bir talebi olarak yükseltilmeye devam etmektedir.

Kıbrıs’ın güneyinde ilk sığınma evi 1997’de açılmıştır. The Association for the Prevention and Handling of Violence in the Family (APHVF) isimli dernek tarafından faaliyet gösteren üç kadın sığınma evi bulunmaktadır. Bunlar Lefkoşa, Limasol ve Baf’tadır.[1]

Sığınma Evlerinin Temel Özellikleri Üzerindeki Temel Ayrımlar

Sığınma evlerinin temel özelliklerinden bahsedildiğinde, sığınma evini yürüten kuruluş, finansman, sığınma evi tipi, işlevi, hedef grubu, yönetim biçimi ve işleyiş yaklaşımı gibi pek çok parametre işin içine girmektedir. Ve aslında bu temel özelliklerin hemen hepsiyle ilgili kadın hareketleri içerisinde çeşitli görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bunların hepsine değinmemiz mümkün ve gerekli olmadığından bizler için en temel ayrım olan sığınma evlerinin özel kuruluşlarca mı yoksa kamusal olarak mı yürütülmesi gerektiği ayrımı üzerine odaklanacağız.

Ülkemizde genel olarak herkes sığınma evi istemekte ortak olarak görünmektedir. Ancak sığınma evinin kamusal olarak finanse edilip yönetilmesi, finansmanı kamusal ya da özel olarak karşılanması fark etmeksizin sivil toplum örgütleri tarafından yönetilmesi ve özel şirketler hatta bireyler tarafından finanse edilip yönetilmesi şeklinde farklı fikirler bulunmaktadır.

Ultra Liberal Yaklaşım

ABD’de cezaevleri bile özel olarak açılabiliyorken neden sığınma evleri de kurulmasın diyen ultra liberal anlayış, sığınma evlerinin özel şirketler hatta bireylerce kurulması gerektiğini savunmaktadır. İsveç gibi bir ülkede dahi yaşanan kemer sıkma politikaları ile belediyelerin kadın sığınma evlerini gözden çıkarma noktasına gelerek özel şirketlerle anlaşma yapması örneği ve buna karşı mücadele eden kadınların aktardıkları kaygıların ciddiyeti, oturduğumuz yerden konuyla liberal sayıklamalarda bulunamayacağımızın en somut örneklerindendir (Kuseyri, 2018). Neyse ki bu görüş oldukça dar bir çevre tarafından ifade edilmekte ve toplumsal bir karşılığı bugün itibarıyla bulunmamaktadır.

Sivil Toplumcu Yaklaşım

Neoliberal dönemin sığınma eviyle ilgili ileri sürülen en yaygın savunusunun sivil toplumcu anlayış olduğunu söyleyebiliriz. Bu fikre göre ister kamusal olarak isterse de özel şirketler yahut uluslararası kuruluşlar tarafından finanse edilmesi fark etmeksizin sığınma evlerinin sivil toplum örgütleri tarafından yönetilmesi savunulmaktadır. Devletin sosyal politikalar alanından geri çekildiği neoliberal dönemde kendi sorumluluğu bulunan ve yasal olarak da yükümlü tutulduğu bu görevin dernekler vb. kuruluşlar tarafından yürütülmesi aslında bir nevi sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Bu görüş dayanağını diğer tüm özelleştirme propagandalarında olduğu gibi, ‘kamudaki işbilmezlik ve yozlaşmışlık’, ‘bu alanda çalışan kamu görevlilerinin yeterli bilgiye ve bilince sahip olmaması’ ancak buna karşılık ‘sivil toplumda çalışan kimselerin uzmanlaşmış, duyarlı ve olması gereken hizmeti verecek en iyi donanıma sahip olduğu’ tarzında fikirlerden almaktadır. Bu söylemlerin arasında görünmez olan bir gerçek, sosyal hizmetler alanında yeterli donanımda ve sayıda kamu görevlisi olmamasının ve gerekli altyapı kurulmamasının nedeni işbilmezlik değil; hükümetlerin bilinçli ideolojik tercihleri olduğudur. Başka bir deyişle, bu alanda kamu bile isteye geri bırakılmıştır, bu yüzden derneklerin devletin yükümlülüklerini yerine getirecek girişimlerde bulunması neoliberal politikalar icra eden idarecilerin memnun olacağı bir durumdur.

Kamucu Yaklaşım

Yukarıda anılan görüşlerin en sakıncalı yanı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadınların şiddetten korunması gibi toplumsal bir hizmetin hiçbir bireyin yahut derneğin gönüllülüğüne ve insafına bırakılamayacak kadar ciddi ve sürekli bir ihtiyaç olmasıdır. Bu yüzden Bağımsızlık Yolu’nun da savunduğu ve kadın hareketi içinde baskın hale gelmiş haliyle kadın sığınma evi talebi bugün kamusal olarak kurulması ve finanse edilmesi gerektiği yönündedir. Çünkü şiddete uğrayan kadınların ve varsa çocuklarının birlikte şiddetten korunması, kamusal güvence altında olması gereken elzem bir ihtiyaçtır. Her bölgeye sığınma evi kurulması talebi, kamusal olarak karşılanmalı; devletin yani merkezi idareye olduğu gibi, kamu tüzel kişilikleri olan yerel yönetimlere de bu konuda görev düşmektedir. Muhalefet programımızda belirtildiği üzere, belli bir nüfusun üzerinde yerleşim olan belediyelere sığınma evi kurma zorunluluğu getirilmelidir.

Tek Sığınma Evi Neyimize Yetmiyor?

Ülkemizde tek sığınma evinin bu alandaki ihtiyacı karşılayıp karşılayamadığıyla ilgili sorunun çok yönlü cevabı olduğunu söyleyebiliriz. Yani mevcut sığınma evinin dolup dolmadığıyla kestirmeden anlayamayacağımız kadar karmaşık bir sorudan bahsediyoruz.

Nüfus

Bu cevabın en temel yönlerinden biri nüfus kriteridir. Kadınlar Şiddete Karşı-Avrupa Ağı’nın (WAVE) sığınma evlerinde etkili bir hizmet sunulabilmesi için hazırladığı standartlara göre, her 7,500-10,000 kişilik nüfus için bir kalacak yerin olması öngörülmektedir. Burada ifade edilen kalacak yer, bir kadın ve beraberindeki çocukların kalacağı yerdir. Kktc nüfusunun tam olarak bilinmemesinin, diğer alanlarda olduğu gibi kamu hizmetlerini planlarken nüfus üzerinden ne kadar kapasitede sığınma evlerine ihtiyacımız olduğunu hesaplamamızda engel teşkil eder. Yani  “LTB’nin sığınma evi yeterlidir, başka sığınma evine ihtiyaç yoktur.” diyenlerin nüfusu bilmeden buna nasıl kanaat getirdikleri hayli ilginçtir. Burada, LTB sığınma evinin kapasitesinin 48 yatağa çıkmış olduğu düşünüldüğünde, son nüfus sayımındaki resmi rakamın dahi (ki güncel nüfusun bunun çok üzerinde olduğu herkesin malumudur) nüfus kriteri için yeterli gelmediği açıkça görülmektedir.

Bölgesellik

Nüfus kriteri dışında sığınma evlerinin ülke çapında yaygınlaştırılması ve herkesçe erişilebilir olması gerektiği hesaba katılması gereken standartlar arasındadır. Böylesi elzem bir kamusal hizmetin Lefkoşa merkezli kalmaması, diğer ilçelerde de Lefkoşa’daki kadar büyük olmasa bile bölgesel olarak bulunması önemlidir. Bu sığınma evi desteğinin yaygınlaştırılması ve erişilebilirliği yanında buradan destek alan kadınların ve beraberindeki çocukların kendilerini ait hissettikleri sosyal ortamlarından soyutlanmaması, iş-okul-aile-arkadaş çevresinden izole olmaması için de oldukça önemli ve gereklidir.

Diğer Destekler

Sığınma evinin etkili bir hizmet verebilmesinin bir diğer önemli kriteri de sığınma eviyle birlikte verilmesi öngörülen desteklerin sağlanmasıdır. Bunları kabaca özetleyecek olursak, haftanın 7 günü 24 saat ücretsiz olarak çeşitli dillerde hizmet veren en az bir yardım hattı olması, psikolojik- hukuki-tıbbi destek veren şiddet önleme ve danışma merkezlerinin kurulması, alanda çalışan görevlilerin yeterli sayıda ve donanımda olması için gerekli eğitimlerin düzenlenmesi vb.

Bugün her bölgeye kadın sığınma evleriyle birlikte yükseltilen şiddet önleme merkezlerinin kurulması talebi, Alo 183’ün vardiyalı bir sisteme geçirilerek altyapı kazandırılması talebi ve yine Sosyal Hizmetlere daha fazla bütçe ve personel tahsis edilmesi talebi, polisin kadına şiddetle ilgili biriminin her ilçede bulunması ve köy karakollarına kadar teşkilatlandırılması talepleri Bağımsızlık Yolu tarafından gerek örgütsel olarak, gerekse parçası olduğumuz kolektif eylem organizasyonlarında tarafından bir bütün olarak görülmekte ve her fırsatta birlikte yükseltilmektedir.

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelenin Kapsamı

Günümüz koşullarında bir kadının şiddet ya da şiddet tehdidi gördüğü durumda bulunduğu ortamdan uzaklaşması ve hayatını yeniden kurması için yukarıda saydığımız adımların atılması elzemdir. Ancak bunların şiddet direnişçisi bir kadının özgürleşmesi için tek başına yeterli gelmeyeceğini de bilmekteyiz. Asgari ücretli özel sektör emekçisi bir kadının sistematik olarak uğradığı ev içi şiddetten kurtulması için nelere ihtiyaç duyabileceğini bir düşünelim. Bugün bu kadına LTB Sığınma Evi ile geçici bir güvenli barınma imkânı sağlanmış bile olunsa kadının sığınma evinden ayrılıp bir eve çıkacağı zaman mevcut maaşıyla ciddi bir barınma sorunu ortaya çıkacaktır. Ya da asgari ücretli olduğu için adli yardım ile ücretsiz hukuki destek verilse dahi, dava için sürekli işten izin alıp mahkemeye gelme gerekliliği kadının iş yerinde sorun yaşamasına, hatta belki işini kaybetmesine bile neden olacaktır. Buna vasıtası olmadığı takdirde yaşayacağı zorlukları, çocuğunun devlet okuluna gidiyor olmasına rağmen kitap kırtasiye masraflarını bile karşılamakta yaşayacağı zorlukları, ev kirasına, yol parasına, çocuğun okul masraflarına gidip yiten maaşla ne yenilip ne içileceğini, elektrik-su faturasının nasıl ödeneceğini de ekleyelim.

Bizim burada örnek verdiğimiz olası bir vakadaki kadının özgürleşmesi için ekonomik bağımsızlığı olmasına yani geliri asgari ücretin değişmesine, Bağımsızlık Yolu’nun talebiyle ifade edecek olursak asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesine ihtiyaç vardır. Canını kurtarmak için başvurduğu uzaklaştırma emri celselerinde işinde problem olmayacak şekilde mahkemede hazır bulunabilmesi için güvenceli ve sendikalı koşullarda çalışmasına yani sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasına ihtiyaç vardır. Barınma sorununun çözümü için kira bedellerinin devlet tarafından sınırlandırılmasına ve sosyal konutlara, çocuğunun eğitimi için ücretsiz kamusal ve bilimsel eğitim hizmetinin kaliteli bir şekilde verilmesine, ücretsiz kamusal kreşlere ve etüt merkezlerine ihtiyaç vardır. Aldığı ücretin sağlıklı ve düzenli beslenmeye imkân sağlaması için kamusal aşevlerine, elektrik faturasını ödeyebilmek için konutların 0-250 kWs tarifeye kadarki temel elektrik tüketimi harcaması ücretsiz olmasına, ulaşım sorununu çözmek için kamusal toplu taşımacılığın geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Buradan da görülebileceği gibi, kadın sığınma evi gibi spesifik bir talebi bütünlüklü olarak ele almamız, bunun için her alanda mücadele verilmesi gerektiğini bize açıkça göstermektedir. Bu yüzden sığınma evi talep ederken dahi bazılarının küçümsediği ve indirgediği biçimde konu tek başına sığınma evi hiç olmamıştır. Bu yüzden “Her Bölgeye Kadın Sığınma Evleri Kurulsun” demek sığınma evi istemekten çok daha fazlasıdır!

Kaynakça

Kuseyri, M. (2018). ‘’İsveç’te Kadın Sığınma Evlerinde Özelleştirme Krizi’’, https://ekmekvegul.net/sinirlarin-otesi/isvecte-kadin-siginma-evlerinde-ozellestirme-krizi


[1] https://www.osspc.eu/app/el/node/20?language_content_entity=en