Asgari Ücret ve Devrimci Siyaset – Münür Rahvancıoğlu

Münür Rahvancıoğlu

Özne Sayı 4

Sonbahar 2024

Asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi, Bağımsızlık Yolu’nun 2018 yılından beridir sürdürdüğü ve toplum tarafından en çok bilinen kampanyalarından birisidir. Bu talebin yaşama geçebilmesi için Asgari Ücretler Yasası’nda nasıl bir değişiklik yapılması gerektiği dönemin CTP-TDP-HP-DP Dörtlü Koalisyon Hükümeti’nin Çalışma Bakanı’na yazılı olarak sunulmuştu ve partimizin web sitesinden de halen erişilebilir durumdadır.

Aktif mücadele yolu ile destekleyen sendikalar sınırlı sayıda da olsa, neredeyse tüm sendikalar bu talebe onay vermektedirler. Kendileri hükümetteyken önerilen bu talebe kayıtsız kalan HP, TDP gibi partiler de çeşitli zamanlarda kampanyanın popülaritesinden yararlanmak için çeşitli söylemler ortaya koymaktadırlar. Örneğin HP bu talebi seçim dönemlerinde bir vaat olarak dillendirmekte veya TDP yetkilileri zaman zaman demeçlerinde kullanmaktadırlar. Ancak talebi seçim dışı zamanlarda, sokakta ve günlük meselelerle bağını vurgulayarak sistematik bir şekilde gündemde tutanlar sadece devrimcilerdir.

Asgari ücretin nasıl belirleneceğine dair basit bir yasal düzenleme, üstelik ilk bakışta hayata geçirilmesi hiç de zor ve imkânsız görünmeyen bir talep, dahası rejim partilerinin vaatler listesinde kendine yer bulabilen bir öneri, devrimci bir siyasetin parçası sayılabilir mi? Bu soruya yanıt vermeye girişmeden önce kendimize şu soruyu sormalıyız “devrimci siyaset nedir?”

Devrimci Siyaset

Yaygın yanlış kanının aksine, devrimci siyaset ulaşılmaz hedefleri önüne koyan ve salt şiddete dayalı bir kahramanlık anlatısı değildir. Böylesi bir anlayış devrimciliği yaşamın ayrılmaz bir parçası, günlük pratiğin kopmaz bir unsuru olmaktan çıkarır. Günlük hayat pratiği ile kurgusal olarak yaratılmış erişilmez devrimcilik arasına yüksek bir duvar örmek; söz ile eylemi birbirinden koparacaktır. Bu da bir yandan AB’den fonlanan, diğer yandan işçi sınıfının günlük sorunlarına uzak duran ama çevresindekilere “yoldaş” demekle veya Che tişörtü  giymekle kendini devrimci sayan çelişkili bir pratiği besleyecektir. Bu devrimci karikatürü, rejim tarafından varlığı tanınan tek devrimci modelidir çünkü eleştirilmesi, çürütülmesi hatta alaycılıkla küçümsenip bir kenara itilmesi çok kolaydır.

Devrimci siyaset; halkın gözünde meşru ve arzulanır ancak egemenler tarafından karşılanamayacak olan hedefleri örgütleme sanatıdır. Bu amaçla bir devrimci, günlük yaşamın içinde en sıradan insanlarla beraber hareket ederken, egemenler tarafından asla karşılanamayacak en makul talepleri örgütler. Devrimcinin hedefleri ütopik değil gerçekçidir, karşılanamaz değil karşılanabilirdir, erişilemez değil erişilebilirdir. Ancak bu hedeflere var olan sistem içerisinde erişilemez, var olan egemenler tarafından karşılanamaz! Kısacası devrimcilik, verili sistemin halk tarafından devrilmesinin koşullarını hazırlama; nesnel koşullarla iradi müdahaleyi birleştirme, kitlelerin özne olmasını sağlamak üzere bireysel inisiyatif alma, en makul talepleri en şiddetli dönüşümün vesilesi kılma sanatıdır.

“Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” talebi, Kıbrıs’ın kuzeyinde devrimci bir taleptir. Çünkü bu talep hem halkın gözünde makul ve erişilebilir bir hedeftir hem de egemenler tarafından karşılanamayacak bir yıkıcılığa sahiptir.

Makul Bir Hedef Olarak Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi

Kıbrıslı Türk işçi sınıfı örgütsüzdür. Özel sektörde sendikalaşma %0,5 düzeyindedir. Bunda yabancı işgücünün yoğun olmasının büyük bir payı vardır. Ama her şeye rağmen özel sektörde kktc vatandaşlarının oranı %50’ye yakındır. Yani aileleri ile beraber düşünüldüğünde hatırı sayılır bir insan grubu, özel sektördeki koşullara duyarlıdır.

Mevcut örgütsüzlük ve patronların sendikalaşmaya karşı agresif tutumundan dolayı örgütlenememe hali; özel sektörde işe girişten işten duruşa, çalışırken insan onuruna aykırı muameleden özlük haklarının hayata geçememesine kadar onlarca sıkıntıya neden olmaktadır. Bu sıkıntılar saymakla bitmez ancak konumuz bakımından önemli olan şudur ki; emekçiler ve onların yakın çevresi açısından özel sektörde patron terörü, kolayca bilince çıkarılabilecek onlarca örnekle her gün tekrarlanan, unutulması veya inkâr edilmesi çok zor bir gerçekliktir. 

Özel sektörde patron terörünün en bariz ve her ay kendini tekrarlayan kanıtı; maaşların ezici bir şekilde asgari ücrete endeksli olmasıdır. Yabancı işgücünün bir kısmı asgari ücretin altında, yerli işgücünün ezici bir çoğunluğu asgari ücret olarak maaş alır. Sosyal güvenlik yatırımları gerçek maaş üzerinden değil asgari ücret veya ona çok yakın rakamlardan yapılır. Bu da asgari ücretin ne kadar olacağını yaşamsal bir mesele haline getirmektedir.

Asgari ücret yılda en fazla üç kez Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenmektedir. Komisyon’da “İşçi”, “İşveren” ve “Devlet” temsilcilerinin bulunması öngörülse de; özel sektörde sendikalaşma olmadığından dolayı, asgari ücret alan tek bir kişi bile bu kurulda söz hakkına sahip değildir. Kısacası yaşam her gün daha pahalı hale gelip halkın alım gücü azalırken, asgari ücrete dair kararlarda özel sektör emekçilerinin temsiliyeti yoktur.

Yukarıda sayılan nedenlerle halkın asgari ücretin ne kadar olacağına yüksek bir ilgisi vardır. Ve Asgari Ücret her belirlendiğinde bu ilgi hayal kırıklığına dönüşmektedir. Yıllar içerisinde biriken hayal kırıklığı hem Komisyon bileşenlerine karşı bir nefrete hem de mevcut karar verme mekanizmasına karşı bir güvensizliğe dönüşmüştür. Halk mevcut Komisyon’dan vazgeçmeye hazırdır.

Bunlara ek olarak, egemenler tarafından kamu emekçilerinin çok yüksek maaşlar aldıklarına yönelik bir efsane yaratılmıştır. Oysa Göç Yasası sonrasında kamuda maaşlar fazlasıyla düşmüş ve en düşük kamu maaşı ile Asgari Ücret arasında bir adımlık mesafe kalmıştır. Yani bir yandan “kamu maaşı” cazip duyulurken, diğer yandan hiç de erişilemez bir noktada değildir. Devrimciler halkı bölmek amacıyla yaratılan “kamu çalışanları yüksek maaş alırlar” propagandasını egemenlere karşı kullanmakta, üstelik Göç Yasası sonrası en düşük kamu maaşı ile Asgari Ücret birbirlerine yaklaştığı için egemenler bu talebi ‘ütopik’ bulup reddedememektedir.

Bağımsızlık Yolu tarafından ortaya konan mevcut komisyonun lağvedilmesi ve asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenerek hayat pahalılığı oranında arttırılması önerisi, işte bu ortamda ve bu nedenle yaygın bir onay almıştır. Halk mevcut sistemi istememekte, egemenler savunamamakta ve Bağımsızlık Yolu’nun önerisine hiçbir eleştiri yapılamamaktadır!

“Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” her açıdan ekonomik, yasal, pratik tüm boyutlarıyla makul ve erişilebilir bir hedeftir. Gerçek bir soruna yöneltilmiş makul bir çözüm olarak halk tarafından benimsenmekte, egemenler tarafından eleştirilememekte karşısına hiçbir alternatif konulamamaktadır.

Yıkıcı Bir Talep Olarak Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi

Tüm bunlara rağmen egemenler asgari ücret’i en düşük kamu maaşına eşitleyemezler! Çünkü Kıbrıs’ın kuzeyindeki sömürü mekanizması iki ayak üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi yabancı işgücü ile yerli işgücünü diğeri de kamu emekçileri ile özel sektör emekçilerini birbirlerine kırdırmaktır. Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu talep işçi sınıfının birbirine kırdırılmasını sağlayan en temel aparatlardan birisini ortadan kaldıran patlayıcı bir taleptir.

Özel sektör emekçilerinin kendi maaşlarını kamu emekçileri ile kıyasladıkları ve kendilerine haksızlık yapıldığı düşüncesiyle patronlarından çok kamu emekçilerine karşı bilendikleri mevcut atmosfer, patronlar için asla vazgeçilemeyecek kıymettedir. Özel sektör emekçileri kamu emekçilerine karşı kışkırtıldığında hem patronlar görünmez olmakta hem de kamudaki hakları geriletmek için patronlara eşsiz bir müttefik yaratılmaktadır. Bu gerilim devam ettiği sürece, özel sektör emekçilerinin karşıtı patronlar değil kamu emekçileri olacaktır. Üstelik kamu emekçilerinin haklarına yönelik her saldırıda özel sektör emekçileri patronların yanında saf tutacaktır.

“Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” bu gerilimi ortadan kaldırmakla kalmaz; kamu emekçileri ile özel sektör emekçilerinin çıkarlarını ortaklaştırır. Artık maaş artışı talebi ile kamu sendikaları tarafından yapılacak eylemler, özel sektör emekçileri tarafından eleştirilmeyecek tam tersine yürekten bir destek alacaktır. Patronların maaşlara yönelik saldırılarında da özel sektör emekçilerinin desteğini almak imkânsız olacaktır. Yani Bağımsızlık Yolu’nun talebi özel sektörde maaş artışından çok ötelere uzanan boyutları olan bir taleptir; işçi sınıfının birliğine yönelik ve egemenler için en az Sendikasız İşçi Çalıştırmanın Yasaklanması kadar tehlikeli bir adımdır.

Bu temel sakıncası yanında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda ortaya konan danışıklı dövüşlerin, anlaşmalı kavgaların, medyatik laf dalaşlarının dikkat dağıtıcı işlevlerinden mahrum kalınacak olması gibi ufak tefek kayıplar da vardır. Mevcut durumda asgari ücret tartışmaları hayat pahalılığı, kamusal hakların geriletilmesi, örgütsüzlük, ulaşım ve barınma maliyetleri gibi konular ekseninde değil; yüce gönüllü kamu sendikası yöneticisi ile şeytani “işveren” temsilcisi arasındaki gerilimler üzerinden takip edilmektedir. Makul ve sorumluluk sahibi “devlet” temsilcisi bu kavgaya bir son vermeden önce, toplumda biriken öfke Komisyon’da boşaltılmaktadır. Komisyon ortadan kalktığında patronlar öfkeyi boşaltacakları işlevsel bir aparattan da mahrum kalacaklardır.

Kısacası “Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” egemenler tarafından asla hayata geçirilemeyecek yıkıcı bir taleptir!

Sihirli Bir Formül mü?

Hangi iyi amaç için olursa olsun, devrimciler halka asla yalan söylemezler. Bu devrimcilerin çok ahlaklı ve muhteşem insanlar olmalarından değil; işçi sınıfının kurtuluşunun bizzat kendi eseri olacağını ve yalanlarla beslenen bir halkın kendi kurtuluşunun öznesi olamayacağını çok iyi bilmelerindendir. Gerçeğin bir kısmını ifade edip, bazı kısımlarına dair sessiz kalarak manipülasyon yapmak da emekçilerin kendi kurtuluşlarının öznesi olması mücadelesine en az yalan kadar zarar verir. Emekçiler sosyalizm mücadelesinin aracı değil öznesidirler. Yeni bir toplumu ve yeni bir dünyayı kuracak olan emekçilere, bu misyonlarına uygun bir şekilde davranmak ve çocuk değil yetişkin muamelesi yapmak devrimciliğin ayrılmaz bir parçasıdır.

O zaman gerçeği ifade etmekten hiç çekinmeyelim; “Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” kısa vadede bir maaş artışı getirecek olsa da yoksulluktan kurtuluşu sağlayacak sihirli bir formül değildir! Asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlense bile, emekçilerin geçim sıkıntıları aynen devam edecektir. Böylesi bir durumda mücadelenin nesnel koşulları kolaylaşacak, işçi sınıfının kamu-özel olarak bölünmesi zorlaşacak ve egemenlerin elindeki çok kıymetli bir araç devre dışı bırakılacaktır. Ama sorunlar bir çırpıda ortadan kalkmayacaktır.

Halkın geçim sıkıntısı yaşamasının ve giderek yoksullaşıyor olmasının ana nedeni; toplumun sınıflara bölünmüş olması ve mevcut ekonomik sistemin üretim araçlarını ellerinde bulunduran küçük bir azınlığın yararına çalışmasıdır. Bu durumu kolaylaştıran diğer faktörler özel sektördeki örgütsüzlük yani sendikalaşma olmayışı ve kamusal hakların yani sosyal devletin neo-liberal politikalarla geriletilmesidir. Asgari ücrete dair talebimizi yükseltirken, ilgisi söylediklerimize yönelen emekçilere bu gerçekleri hatırlatmak; asgari ücret mücadelesi ile nihai kurtuluş hedefi arasındaki ilişkiyi vurgulamak şarttır.

Asgari Ücret ve Yoksulluğa Karşı Mücadele

Halkın yoksullaşması gelirlerinin azalmasından kaynaklı olduğu kadar, giderlerinin artmasından da kaynaklıdır. Bu durumda yoksulluğa karşı mücadele sadece gelirlerin arttırılması mücadelesi olamaz, giderlerin azaltılmasını da içermek zorundadır. “Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” ve hayat pahalılığı oranında güncellenmesi, özel sektör emekçileri için ilk etapta bir gelir artışı anlamına gelir. Kamu sendikalarının maaş artışı mücadelesi rahatladıkça bu elbette özel sektör emekçilerine de yansıyacaktır. Dahası sendikalar artık öcü olarak gösterilemeyeceğinden, özel sektörde örgütlülük için de iklimin zamanla daha uygun hale gelmesini bekleyebiliriz. Ancak bunların hiçbiri halkın giderlerinin azalacağını garantilemez.

Bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde sosyal devlet mekanizmasının tasfiye edilmiş olması ve kamusal hak olması gereken hizmetlerin çeşitli sermaye gruplarınca ele geçirilmesi nedeniyle; yoksullukla mücadele demek sermaye ile mücadele demektir. İstatistik Kurumu tarafından 7 Kasım 2023 tarihinde yayınlanan Hanehalkı Bütçe Anketi, 2021-2022 Hanehalkı Tüketim Harcaması sonuçlarına bakıldığında cebimizdeki paranın ezici bir çoğunluğunu barınma, enerji, ulaşım, eğitim, sağlık ve gıdaya harcanmaktayız.

Sosyal devletin en temel görevleri olan sosyal konut, kamusal enerji, toplu taşıma, kamusal eğitim-sağlık, nitelikli ve ucuz gıdaya erişim gibi hizmetler; şirketler tarafından gasp edilmiş durumdadır. Devletin bu alanlardan elini çekmesi, bu alanlara yatırım yapmaması sonucunda halk en temel ihtiyaçlarına erişmek için gelirlerinin %70’inden fazlasını, özel sermayeye ödemek zorunda kalmaktadır.(Rahvancıoğlu, 2023)

Bu da demektir ki Asgari ücreti arttırmak kadar hatta ondan çok daha önemli olan temel ihtiyaçların devlet tarafından ücretsiz karşılanmasını sağlamaktır. Bunun için bir yandan sosyal devlet mekanizmasının yeniden ayağa kaldırılması için yatırım diğer yandan da bu haklarımıza çöreklenmiş şirketlere karşı mücadele etmek gerekmektedir. Kısacası “asgari ücreti arttırmak yetmez, hayatı ucuzlatmak gerekir” diyen sermaye sözcüleri haklıdır! Halkın alım gücünün yükselmesi, şirketlerin kârlarının gerilemesi ile doğrudan ilişkilidir. Bu da Bağımsızlık Yolu’nun “kamuculuk, kamuculuk, kamuculuk” sloganıyla özetlenen tutumunun ne kadar haklı olduğunun göstergesidir. 

Şirketlerin muhalefeti kırılsa bile, devletin kamusal alana yatırım yapmak için yeterli kaynağı olmadığı iddiasını ise servet vergisi yoluyla bu kaynağın rahatça karşılanabileceği gerçeği çürütmektedir. Görüldüğü gibi kaynak da mevcuttur, yapılması gereken de bellidir. Geriye kalan bunu hayata geçirebilecek tek sınıf olan emekçileri iktidara taşımaktır.

Asgari Ücret ve Sosyalizm

Bağımsızlık Yolu tarafından 2018 yılından beridir savunulmakta olan “Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” talebi, devrimci bir taleptir. Bu talep bir yandan halk için meşru ve erişilebilirdir, diğer yandan egemenler açısından yıkıcı ve uygulanamazdır. Üstelik bu talebe ilgi gösteren halk kesimlerine yönelik devrimci propaganda ve sermaye düzenini eleştiren bir eğitim aracı olarak devrimciler tarafından işlevsel boyutlar barındırmaktadır.

Asgari ücret vesile kılınarak emekçilerin siyasal birliği için zemin yaratmak mümkündür. Emekçilerin gelirlerini arttırmak kadar önemli olan giderlerinin kısılması ile bağlantısı üzerinden sosyal devlet savunusu için araçlar sunmaktadır. Sosyal devletin aşındırılmasının faili olan kapkaççı sermaye yapısını tartışmak, kamusal haklara çöreklenerek servetine servet katan ultra zenginleri ifşa etmek için imkanlar barındırır. Hem kamusal haklarımızdan elde edilen haksız zenginliği geri almak, hem de kamucu yatırımları finanse etmek için “Servet Vergisi” sloganı tüm bu tartışmalarla paralel olarak yükseltilebilir. Hepsinden önemlisi, bu şekilde çerçevelenecek bir tartışma vaat değil mücadelenin önemli olduğu mesajını barındıracağından, gerçek bir iktidarın kurulması için “Hükümete Değil Muhalefete” talip olmanın ve halkın özneleşmesinin önemini daha anlaşılır kılacaktır.

Devrimci bir talep sadece egemenler için kabul edilemez olmasıyla veya halk için meşru ve istenirliği ile değil her ikisini eş zamanlı olarak barındırmasıyla ayırt edilir. Bu iki yandan birinin eksikliği reformizm demekken diğerinin eksikliği mücadeleyi sekterlik batağına götürür. En az bunun kadar önemli bir diğer boyut da devrimci mücadelenin hem halkı bugüne dair somut hedeflere yönlendiren hem de nihai kurtuluş olan sınıfların ortadan kaldırılması amacını hatırda tutan bir muhteva barındırmasıdır. Bu da Kıbrıs’ın kuzeyinde hem eğitici hem de mücadelenin çok yönlülüğünü barındıran “Asgari Ücretin En düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” mücadelesi ile sosyalizm hedefi arasında somut bir bağlantı olduğunun en net göstergesidir.

Kaynakça:

Bağımsızlık Yolu. “Asgari Ücretin Kamuya Yeni Başlayan İşçinin Maaşına Eşit Olarak Belirlenmesi” https://www.bagimsizlikyolu.org/yasa-calismalari/asgari-ucretin-kamuya-yeni-baslayan-iscinin-maasina-esit-olarak-belirlenmesi%ef%bf%bc/

İstatistik Kurumu (2023). Hanehalkı Bütçe Anketi, 2021-2022 Hanehalkı Tüketim Harcaması.

Rahvancıoğlu, M. (2023). “Asgari Ücret’i Arttırmak veya Hayatı Ucuzlatmak”,

https://rahvancioglu.blogspot.com/2023/12/asgari-ucreti-arttrmak-veya-hayat.html