(15.08.2016)
Emperyalizmin 1974 yılı öncesinde ada halkları arasındaki gerilimleri kaşıyarak oynamaya başladığı oyun, 1974’te yaşanan acı olayların zeminini hazırlamıştır. Sürekli hakimiyet stratejisi çerçevesinde Kıbrıs’ın tamamını kontrol altında tutmak amacıyla uygulanan plan; 15 Temmuz 1974’te Faşist Yunan Cuntasının Darbesi ile yeni bir boyut kazanmış, halkımız tarafından o dönem kurtuluş olarak görülen 20 Temmuz Askeri Harekât da bu darbenin tamamlayıcı unsuru olmuştur. Bu süre zarfında iki halk arasında faşist çevreler beslenerek, sol ve ilerici kesimler hedef alınmış, halklar birbirine düşmanlaştırılarak 14 Ağustos 1974’te yaşanacak kalıcı bölünme için gerekli ortam yaratılmıştır.
1974’den sonra, NATO üyesi ve ABD emperyalizminin taşeronu TC Devleti adanın kuzeyini, ABD işbirlikçisi emperyalist İngiltere, Ağrotur ve Dikelya bölgelerini, ABD emperyalizminin diğer taşeronu Yunanistan ise Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kontrol altına almıştır… Bugün Kıbrıs Cumhuriyeti Troyka aracılığı ile AB emperyalizminin ekonomik boyunduruğu altındadır. Kısacası uluslararası emperyalizm parçalara böldüğü adamızın tamamını, taşeronları ve işbirlikçileri aracılığıyla işgal altında tutmaktadır. Kaybeden Kıbrıs adası üzerinde yaşayan halklar olmuştur.
İşte bizler, tam da bu sebeple, yaşadığımız topraklar üzerindeki işgalin yalnızca bir ayağını değil, kanlı ve acı dolu resmin bütününü görüyor ve protesto ediyoruz. Barikatın kuzeyinde ve güneyinde kalan halkların, işgalcileri tarafından maruz kaldığı neo-liberal dayatmalara karşı mücadelesinde, halkın tarafında, emekten yana saf tutuyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyde ise, taşeron işgal görevini üstlenen TC egemenleri ve onun yerli işbirlikçileri sayesinde peşi sıra gelen talimatlar, Kıbrıslı Türkleri günden güne geriletmektedir. Göç Yasası’ndan özelleştirmelere, Kur’an kurslarından Koordinasyon Ofisi’ne, peşkeş çekilen topraklarımızdan kurum ve kuruluşlarımıza kadar varan uygulamalarla Kıbrıslı Türkleri fakirleştirmek ve aynı zamanda bağımlılaştırmak için atılan tüm gerici adımları görüyor, bunlar karşısında mücadele ediyoruz.
Üretimden koparılarak ekonomik olarak bağımlı hale getirilen Kıbrıslı Türkler; söz, yetki, karar, iktidar hakları ellerinden alınarak ada üzerinde figüran hale getirilmeye çalışılıyor. Fakat tüm bu planlı dayatmalar karşısında halkımız yaşadığı birçok gerilemeye ve yitirdiği özgüvenine karşın, geçmişten dersler çıkardığı ve örgütlü mücadeleden vazgeçmediği oranda, iradesine sahip çıkabileceğinin bilincinde olmalı, ümidini yitirmemelidir. Son dönemde, yaşam tarzlarımıza ve toplumsal yapımıza yapılmak istenen müdahaleye karşı verilen kitlesel gençlik direnişleri, bunun en somut örneğidir.
Neoliberal dayatmalarla ada üzerindeki halklar günden güne fakirleşirken, yabancı düşmanlığının artması ve ELAM, Ülkü Ocakları gibi faşist yapıların güçlenmesi, ancak ve ancak halktan, barıştan ve emekten yana alternatiflerle engellenebilir. Bunun yanında içerisinde yaşadığımız coğrafyada halklara figüranlıktan öte rol biçmeyen emperyalist tahakküme karşı bağımsızlık mücadelesi, bizleri gerçek barışa taşıyabilir.
İşte bu yüzden alternatifimiz ve çözümümüz bellidir. Halkları kardeş ve bağımsız bir Kıbrıs!
Coğrafyamızdaki tüm ilerici unsurlarla dayanışma içerisinde olan bizler, bunun ötesinde, kendi gücümüze güvenerek, aksine inanmamız için sarf edilen tüm çabalara inat, üretip yönetebileceğimizi bilerek, bağımsız Kıbrıs’a varmak için mücadelemize yılmadan devam edeceğiz.
Her yıl 14 Ağustos’ta olduğu gibi bu yıl da, Bağımsız Kıbrıs şiarını sokakta yükseltiyoruz. Anlaşmalarla, planlarla, tanklarla, silahlarla gasp edilen irademizi, sokakta geri alacağız!
Sokaklar bizim, terk etmiyoruz!
Bağımsız Kıbrıs, bütün halklar kardeştir!
Baraka Kültür Merkezi, Bağımsızlık Yolu, Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği