Değerli basın emekçileri, saygıdeğer halkımız;
Bugün burada her yıl olduğu gibi 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle, barışa özlemimizi bir kez daha vurgulamak için bulunuyoruz.
Bu yıl 1 Eylül, resmi bayram tatilinin birinci gününe rastladı. Ancak özellikle Crans Montana’da yaşanan hayal kırıklığı sonrasında, barış güçlerinin kararlılık ve mücadele azminden vazgeçmediğini göstermesi anlamında sokakta olmak anlamlıydı, anlamlıdır. Çünkü barış, boş vakitlerimizde, uygun zamanlarımızda mücadelesini vereceğimiz “sonrayı bekleyebilecek” bir şey değil, tam aksine adamızın ve halklarımızın yaşamsal bir ihtiyacıdır.
Baraka ve Bağımsızlık Yolu birleşik, bağımsız ve halkları kardeş bir Kıbrıs için mücadeleyi; emekçi halkımızın en temel günlük sorunlarının çözümü için mücadeleden ayrı görmez. Bu sebeple de Kıbrıs sorununu; Kıbrıs’ın emekçi insanlarının bugünü ve geleceği hakkında söz, yetki, karar, iktidar sorunu olarak kavrar. Bu nedenle bizim için Kıbrıs sorununun çözümü iki görüşmeci tarafından bir kağıda atılacak imzalardan değil, Kıbrıs halklarının kendi yaşamlarına sahip çıkacak örgütlü bir irade ile davranmasından geçer. Kıbrıs sorunun çözümü ve barış biz Kıbrıs halklarının ellerindedir.
AB, BM, ABD vb. uluslararası aktörlerin gerçek bir barışı inşa edemeyeceği zaten açıktır. Ancak Kıbrıs’ta bir çözüm için de salt bu dış güçlerden medet umulması; Kıbrıs halklarının örgütlü mücadelesine yaslanılmaması yıllardan beridir uzayan görüşmeler ve çözümsüzlük sonucunu vermiştir. Son yaşanan bütünlüklü çözüm fiyaskosu da bunun yeni bir örneğidir.
Baraka ve Bağımsızlık Yolu, görüşmeler yolu ile kapsamlı bir çözüm arayışına karşı olmamakla beraber; müzakere süreçlerinin halklar arasındaki ilişkilerin yapıcı bir seyir almasını sağlayacak adımların atılması önünde bir engel gibi kurgulanmasına karşıdır. Müzakereler devam etsin veya etmesin, barış için yapılabilecek şeyler vardır.
Bu bağlamda Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen barış güçlerine çağrımız; zirvelere odaklanmayı bırakıp Kıbrıs halklarının somut sorunları üzerinden örgütlenerek, halklarımızın özne olma pratiğini geliştirme yoluyla Kıbrıs sorununa müdahale edilecek kanalların açılması yönündedir.
Diğer yandan esas olan halkların örgütlü barış mücadelesi olmakla birlikte; bugün görüşme sürecinin yaşadığı kriz ortamına rağmen hala yapılabilecek şeyler vardır:
1- Bugüne kadar yaşanan müzakere sürecinin yeterince şeffaf olmadığı açık bir gerçektir. Görüşme sürecinin tıkanması ve yaşanan sıkıntılara dair halklar nesnel ve belgelere dayalı olarak bilgilendirilmeli, bundan sonra yaşanacak müzakereler de şeffaf bir şekilde yürütülmelidir.
2- Derinya ve Aplıç kapıları derhal ve tereddütsüz açılmalıdır. Halkların karşılıklı temas ve görüşmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
3- Maraş’ın açılması süreci durmaksızın ilerletilmelidir. Bu konu, bir tarafın diğer taraf üzerinde kullandığı diplomatik bir koz olarak değil; halkların yakınlaşması ve güven ortamı için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bu çerçevede, önemli olan Maraş’ın açılmasının bugün için yaratacağı yakınlaşma iklimidir. Maraş konusuna bu şekilde eğilerek Kıbrıslı Elen toplumuna yapıcı bir mesaj vermek, hem bugün hem de gelecek açısından hayati önemdedir. Bu nedenle “Türk kontrolünde”, “BM kontrolünde” gibi değişmez yargılarla değil, aynı adada beraber yaşamak isteyen insanların yapıcı diyaloğu ile oluşturulacak en uygun yöntemle Maraş en kısa sürede açılmalıdır…
4- Maronitlerin köylerine geri dönmesi konusunda ortaya konan yaklaşım yapıcı bir yaklaşımdır. Ancak bir insan topluluğunun yaşam alanına geri dönmesi, bir evden başka bir eve taşınma işleminden öte bir şeydir. Eğer Maronit köyleri yeniden yaşayan köyler haline gelecekse, bunu sağlamanın yolu; sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve dinsel olarak uygun koşulları yaratmaktan geçer. Sözde Maronit açılımı yapan siyasal irade, sadece dinsel açıdan bile bu konuda gerekli adımları atabilecek konumda değildir. Din İşleri Değişiklik Yasa Tasarısı ile İslam dininin tek bir mezhebine dayalı bir Din İşleri Dairesi oluşturulması, Katolik Hristiyan olan Maronitler’in huzur içinde yaşayacağı bir ortam sunmak bakımından ciddi bir sıkıntıdır. Bugün Anglikan ve Alevi nüfusu yok sayan ve bir dinin bir mezhebini devlet içerisinde örgütlerken, her geçen gün laiklikten uzaklaşan bir yapıdayız. Din İşleri Dairesi’nin laik bir ülkeye uygun yapıya kavuşturulması, sadece çağdaş bir yaşam ve çocuklarımızın aydınlık geleceği için değil; Maronitler ve barış konusundaki samimiyet açısından da önemlidir.
5- Dün yaşanan “Ay Mamas Kilisesi’ndeki ayninin yasaklanması” gibi barışa zarar veren, iki halkın arasındaki gerilimi tırmandıran ve hiçbir yapıcı sürece hizmet etmeyen tutumlara derhal son verilmelidir.
Görüşmelerin çökmesi, zirvelerin başarısızlığı, bütünlüklü çözümün çıkmaza girmesi; Kıbrıs’ta çözüm yolunda yapılabilecek hiçbir şey kalmadığı anlamına gelmez. Örgütlerimizin yukarıda ifade ettiği noktalar, iki halkın yeniden kardeşleşmesi yolunda samimi bir çaba ortaya konmak isteniyorsa Kıbrıslı Türk otoritesinin yapabileceği basit şeylerin sadece bir kısmıdır. Kıbrıslı Türk halkının devrimci örgütleri olarak, “çözüm ve barış” çağrısına katıldığını ifade eden sayın Akıncı’ya; Kıbrıslı Elen otoritesinin tutumu ne olursa olsun barış adına yapılması gerekenlerin bunlar olduğunu hatırlatırız.
Ancak gerçek bir barışın, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının örgütlü mücadelesi ile kurulabileceğinin bilincindeyiz. Bu çerçevede halkımıza çağrımız; bağımsız, birleşik, halkları kardeş bir Kıbrıs için, kendi dışımızdaki öznelerden gerçekleşmeyecek beklentiler kurmak yerine bugün yaşadığımız her sorunu kendi ellerimize almak üzere örgütlenmek yönündedir.
Çünkü BARIŞ BİZLERİN ELLERİNDEDİR…
Bağımızlık Yolu – Baraka Kültür Merkezi