Dünyamızın yeni bir küresel savaş cehennemine doğru sürüklendiği bir dönemden geçiyoruz. Ukrayna ve Filistin’de yaşanan savaş ve katliamlar, çatışmaların karakteri gereği yeni bir paylaşım savaşının insanlığın önüne gelme olasılığını her geçen gün daha da arttırıyor.
Ülkemiz Kıbrıs’ın da içinde bulunduğu Ortadoğu ise bu olası savaşın en acımasız cephelerinden biri olmaya aday. Bölgede süren iç savaş ve çatışmalar bir rutine dönüşmüş durumda. Öte yandan Siyonist İsrail’in emperyalizmin desteğiyle başta Filistinliler olmak üzere tüm bölgeye yönelik yürüttüğü saldırı ve katliamlar tüm acımasızlığıyla artıyor. İsrail’in dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze’ye yönelik saldırılarında çocuklar başta olmak üzere on binlerce sivil Filistinli katledildi ve katledilmeye de devam ediyor. Sıcak çatışmalardan uzakmış gibi yaşıyor olsak da yurdumuz Kıbrıs hem adadaki Birleşik Krallık üsleri ile hem de savaş gemilerine açılan Kıbrıs Cumhuriyeti limanları ile bu katliama ortak ediliyor.
Yoksulluk ve savaşlar sonucu çok sayıda ülkeden milyonlarca insan göçmen durumuna düşerken, ucuz iş gücüne dönüşen göçmen kitleler hemen hemen her ülkedeki faşist hareketlerin sıçrama tahtasına dönüşmüş halde. Emperyalist kapitalist sistem, yurtlarından ettiği kitleleri hem kullanıyor hem de sisteme karşı yönelecek öfkeyi kırmakta bir araç olarak kullanıyor. Yükselen savaş çığırtkanlığında, seçimlerle de güç biriktiren faşist hareketlerin yadsınamaz bir rolü var. Bugün dinsel bir gericiliği de ideolojik olarak sahiplenen faşistler, Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar her coğrafyada mevzilerini güçlendiriyorlar.
Tüm bu gelişmeler olurken yurdumuzun bölünmüşlüğü de 50. yılına girmiş durumda. Adanın iki yanında da milliyetçi ve ayrılıkçı liderlikler Kıbrıs halklarının aleyhine icraatlarını mevcut bölünmüşlük koşullarında rahatça sürdürüyorlar. Ankara’nın emirleriyle yol yürüyen yerli işbirlikçiler Kıbrıslı Türk halkının geleceğini umursamaz bir durumda. Güneyde ise, Kıbrıslı Elen devletine dönüşmüş Kıbrıs Cumhuriyeti’ni elinde tutan Kıbrıslı Elen egemen sınıfı, ayrılıkçılık konusunda karşıt göründükleriyle adeta uyum içerisinde çalışıyorlar. Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakereler tarihin en uzun kesintisini yaşarken, iki halkın barış güçleri arasında da ister istemez bir umutsuzluk havası günden güne yayılıyor. Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini ve halklarının kardeşliğini uluslararası müzakere ve anlaşmalara indirgeyen bir anlayışın barış güçlerinde hakim olması mevcut durumda oldukça pay sahibi. Pratik mücadeleden kopan bu yukardan siyaset tarzı o kadar yayılmış durumda ki, 1 Eylül’ün organizasyonunu üstlenme iddiasında olan sendikalar, 1 Eylül eylemliliklerini, pazar gününe denk geldiği gerekçesiyle 2 Eylül günü ara bölgeye sıkıştırma kararı aldılar. Çok açıktır ki bu karar, egemenlerin dayattığı milliyetçi ortama teslim olan ve sokakta olunması gereken anları göstermelik bir şekilde geçiştirme peşinde olan bir anlayıştır. Çünkü barışseverlerin boş bıraktığı sokaklar olmadan barış mücadelesi yürütülemez.
İşte bu yılki 1 Eylül Dünya Barış gününe, böyle karamsar bir atmosferde gidiyoruz. Ancak ne dayatılmak istenen bu umutsuzluk ortamı bir ilktir ne de bu karanlığa direnen kitleler. Bugün emperyalist ülkeler başta olmak üzere dünyanın her yerinde halklar mazlum Filistin halkının yanında olmak üzere sokakları, kampüsleri ve meydanları doldurmaktadır. Ve bu mücadele, İslamcı çizginin aksine on yıllardır süren kararlı bir direnişin yarattığı enternasyonal sol bir geleneğin parçasıdır. Direniş, sömürü ilişkilerini yok etmek için mücadele eden bu enternasyonalist çizgidedir. Öte yandan Kıbrıs’taki barış ve federasyon kavgası ilk kez sokaktan kaçar halde değildir. Annan planı referandumu sonrası oluşan karamsar ortamda da bugünün “ara bölgecileri” 1Eylül’ü salon etkinliklerine sıkıştırma peşindeydiler. Devrimciler o günlerde de inatçı bir direnişle sokakta ısrar ettiler ve mücadeleyi kalabalıklaştırarak bugünlere taşıdırlar. Umut, bu direnişçi inattadır. Dünyanın her yerinden devrimciler, egemenlerin on yıllardır dayattığı bir “alternatifsiz gelecekle” mücadele ediyorlar. Dolayısıyla bugün içine sıkışmış gibi göründüğümüz bu abluka da yeni değildir. Alternatif, insanlığı yeniden ayağa kaldıracak devrimci mücadelededir.
Bu kararlılıkla halkımızı 1 Eylül Dünya Barış gününde sokakta olmaya, barış için mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz. Şiirlerle, şarkılarla 1 Eylül’de, saat 18:00’de Kuğulu Park’tan barış için yürüyor, Lefkeliler Hanı’nda buluşuyoruz!
Yaşasın Bağımsız, Birleşik, Federal Kıbrıs!
Yaşasın Yahudi ve Arap Halkların Kardeşçe Yaşadığı Özgür Filistin!
Yaşasın Halkların Devrimci Dayanışması!
Kahrolsun Emperyalizm!
Anonim Gençlik, Baraka Kültür Merkezi, Bağımsızlık Yolu