
Uzun bir süredir Venezuela’da yaşanan gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Özellikle son aylarda bölgede ABD’ye ait askeri varlıkların artırılmasıyla, Venezuela ve çevre ülkelere yapılan kuşatma sonucunda Karayipler’de yaşananlar endişe vericidir.
Donald Trump’ın, Venezuela’ya yönelik politik baskısını artıracağını belirten son tehditlerini Ortadoğu’da yıllardır süren soykırım sürecinden de biliyoruz. Bu yüzden dünya basınına “uyuşturucu operasyonu” veya “terörle mücadele” olarak yansıyan, sivil teknelerin vurulması olayını, daha geniş bir planın, Güney Amerika’nın yeniden sömürgeleştirilmesi sürecinin parçası olarak değerlendiriyoruz.
Son yaşanan olayda “teröristlerin, uyuşturucu taşıdığı gerekçesiyle” teknelerin havadan vurulmasından sonra, vurulanların ağırlıklı bir kısmının sivil balıkçı tekneleri olduğu uluslararası kurumlarca raporlanmıştır.
Buna rağmen havadan infazların aralıksız olarak devam etmesi, vurulan ve batırılan teknelerden herhangi bir tanığın sağ çıkmamasının amaçlandığını düşündürmektedir. Sözde narkotik kaçakçılığı iddiası ile yürütülen bu operasyonlar sonucunda, ABD ordusunca şu ana kadar ele geçirilen tek şeyin hukuksuzca el konulan petrol yüklü bir tanker olması, kuşatmanın gerçek sebebinin ne olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu kuşatma narko-terörizm bahanesiyle meşrulaştırılmaya çalışılsa da geçen hafta yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde temel sebepler deşifre olmuştur. Bu belgede 19.yy başlarındaki Monroe doktrinine atıf yapılarak, Güney Amerika’nın yeniden sömürgeleştirilmesi ve kaybolmaya yüz tutmuş ABD hegemonyasının yeniden tesis edilmesi hedeflendiği itiraf edilmiştir. Belgede açıkça Güney Amerika’nın ABD emperyalizminin bir arka bahçesi olduğu iddiası dillendirilmektedir. Bu noktada bölgedeki Amerikan çıkarlarının korunması için her türlü askeri ve siyasi müdahaleyi meşrulaştırılma çabalarını gözlemleyebiliyoruz.
Olası bir Venezuela işgalini meşrulaştırmak adına ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela’daki petrolünün ABD‘den çalındığını ve geri alınması gerektiğini iddia eden akıl almaz açıklamalar yapmaktadır.
Tüm bunlar, ABD’nin Güney Amerika ülkelerini ve halklarını açık sömürgeci askeri müdahalelerle yıkıma uğratmak, kaynaklarına el koymak ve yeniden sömürgeleştirmek istediğini gizli bir ajanda olarak değil apaçık bir politika olarak ortaya koyuyor.
ABD, Hugo Chavez’den bu yana çeyrek yüzyıl boyunca Venezuela’daki Bolivarcı iktidarın devrilmesi için sayısız darbe girişiminde bulunmuş ve hepsinde çuvallamıştır. Fakat görünen odur ki ABD, kalıcı bir sömürgecilik hukuku oluşturmak adına başta Venezuela ve Küba olmak üzere tüm Güney Amerika’da yayılmacı savaş politikasını başlatmak istiyor.
Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte kapitalizmin dünyaya vadettiği ‘özgürlükler’ dünyasının sonunu hep birlikte izliyoruz. Özellikle son 15 yılda kapitalizmin içinde bulunduğu yapısal krizin bir sonucu olarak Anglo-Amerikan emperyalizmi, sermayenin önündeki tüm engelleri aşarak yeni bir barbarlık çağının kapısını aralamış bulunmaktadır.
Demokrasi ve özgürlük kılıfı altında emperyalist kapitalizmin çıkarları için yeni bir paylaşım savaşına doğru sürüklenen bir dünyada yaşıyoruz. Bugün Avrupa’da devasa savunma bütçeleri ile savaş çığırtkanlığı yükselirken kendilerini liberal demokrasi şampiyonu olarak pazarlayan emperyalistlerin ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm insan hak ve özgürlüklerini askıya aldığını görüyoruz. Böylece faşizm kurumsallaşırken, insan hakları yanında geçmişte işçi sınıfının mücadelesi ile elde edilmiş tüm toplumsal kazanımlar da budanmaktadır.
Bu bombanın fitili Ortadoğu’da yakılmıştı. Ve şimdi Ortadoğu bir savaş laboratuvarına dönüştürülmüş durumdadır. Latin Amerika ülkeleri ise benzer senaryolarla ve aynı yöntemlerle yeniden sömürgeleştirilmeye çalışılıyor.
Emekçinin partisi Bağımsızlık Yolu, petrol ve doğalgazın özgürlük ve barış getireceği hayallerinin hem Ortadoğu’da hem de Latin Amerika’da duvara tosladığının altını çizer. Bugün Ortadoğu ve Latin Amerika’da yaşananlar, ülkemiz Kıbrıs için de ders çıkarılması gereken örneklerdir. NATO ve ABD aracılığı ile herhangi bir barış inşası mümkün değildir. NATO, emperyalizmin savaş örgütüdür ve ABD de onun ağababasıdır. Ülkemiz çevresindeki hidrokarbon kaynakları hem barış hem de ekoloji adına oldukları yerde bırakılmalıdır. Barış emperyalistler aracılığı ile değil sadece halkların ortak mücadelesi ile emperyalizme karşı kurulabilir.
Bu bilinçle, başta Filistin olmak üzere tüm Ortadoğu halkının yanında olduğumuzu, yine başta Venezuela ve Küba olmak üzere tüm Latin Amerika halklarının yanında olmaya devam edeceğimizi vurgularız.
YA SOSYALİZM YA BARBARLIK!
Bağımsızlık Yolu (a)
Emekçinin Partisi
Salih Hayaloğlu
Dış İlişkiler Sekreteri