Ceza Mahkemesine yansıyan kadına yönelik şiddet vakalarının tutuklu ve tutuksuz yargılamalar bakımından arz ettiği çeşitliliğin bir süredir toplum içerisinde bir tartışma yarattığını gözlemliyoruz. Bir yanda kadına yönelik şiddet suçlarındaki artış nedeniyle tutuksuz yargılamaya anlam veremeyen bir çoğunluk, diğer yanda ise konuya salt sanık hakları hassasiyetiyle yaklaşarak tutuklu yargılamanın istisnai olması gerektiğini savunan ve daha çok hukukçuların oluşturduğu bir azınlık bulunuyor. Hal böyle olunca, Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi olarak konuyu her iki hassasiyeti de göz önünde bulundurarak değerlendirme ihtiyacı hissediyoruz.
Tutuklu yargılamaya yönelik Mahkeme emirlerindeki prensipler açısından “zanlı” durumundaki kişinin yargılamadan kaçma/yargılamada Mahkeme huzurunda bulunmama ihtimaline karşılık hakkında yargılanıncaya dek cezaevinde tutuklu bulunması yönünde teminat emirleri verilebilmektedir. Bu prensiplerin varlığı ve her zanlıya “benzer koşullarda” aynı şekilde uygulanması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Keza, yargılamada herhangi bir ayrımcılığın yaratılmamasının da Mahkemelerin başlıca görevlerinden olduğunu akılda tutarak ülkemizdeki duruma baktığımızda eskiye oranla “kadına yönelik şiddet” vakalarında ciddi oranda artış yaşandığı göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Bunun yanında, geçmişten beridir aslında yaşanmakta olan fakat toplumsal baskıdan ötürü, mağdur olan kadınlar tarafından gün ışığına çıkartılamayan şiddet olayları da artık Mahkemelerin gündemine ve toplumun bilgisine taşınabilmektedir.
Yukarıda sözü edilen teminat prensipleri uyarınca aslında gerçekten yargılamadan “kaçma ihtimali” bulunmayan zanlı/zanlılar hakkında (pek doğaldır ki bir ayrımcılık durumu yaratılmaması adına) verilmeyen “tutukluluk” emirleri neticesinde maalesef ki kadına yönelik şiddet (yargı süresince) olayları devam edebilmekte, engellenememektedir; çünkü zanlı yargılamayı tutuksuz bekleyeceği için çok kolaylıkla benzer şiddet olaylarını tekrarlayabilecek imkana sahiptir. Diğer meselelerde de zanlılar yargılamayı tutuksuz bekledikleri esnada aynı suç fiilini gerçekleştirme imkanına sahiptirler; ancak prensipler ne kadar önemli olsa da, aynı prensipleri “eşit ve adil” olmak adına her daim ve her benzer duruma aynı şekilde uygulamak zaman zaman meşru olmayabiliyor.
Mevzuatımıza göre bazı ağır suç fiillerine yönelik olarak kişinin “kaçma ihtimali” gerçekten yoksa bile iddia edilen suçun ağırlığından dolayı Mahkemelerin zanlı/zanlıların tutuklu yargılanmalarına yönelik emirler verebilmesi mümkündür. Hem sanık hakları açısından bir ayrımcılık teşkil etmemesi, hem de kamu vicdanını rahatsız eden teminat koşullarının değiştirilmesi için esas görev yasama organına, yani Meclise düşmektedir.
Bilhassa ev içi şiddet vakalarının ceza makamına taşınması kadının birden çok defa şiddete uğraması sonucu gerçekleşmektedir. Kanaatimizce, hem bu durum hem de kadına yönelik şiddet olaylarındaki genel artış yasa koyucu tarafından dikkate alınarak, bu suçlara yönelik teminat şartlarına “ağır” yaptırımın prensiplere eklenmesi uygun olacaktır. Bu şekilde bir yasal tadilat yapılması, yasaya sıkı sıkıya bağlı olan cezai yargılamalarda gerekli enstrümanı sunması işlevsel olacaktır. Talep ettiğimiz bu düzenlemenin hayata geçmesi durumunda bir kadın tarafından artık gün ışığına çıkartılabilmiş bir şiddet olayının zanlısı tarafından, sırf “kaçma ihtimali” yok diye tutuksuz yargılanırken yeniden ve yeniden şiddete maruz kalabilmesinin önüne geçilmiş olacaktır.
Kadına yönelik şiddet, sadece hukuksal değil; sosyal ve politik bir sorun olduğundan salt yasal düzenlemelerle çözülemeyeceğini ve bu sorundan kurtulmanın politik bir mücadele gerektirdiğini vurgularken Meclisin ivedi şekilde kadına yönelik şiddet suçlarında teminat koşullarını ağırlaştırıcı düzenlemeler yapması talebini Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi olarak yükseltiyoruz.
Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi