Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Parti Meclisi Üyesi Cansu N. Nazlı ve Baraka Kültür Merkezi Aktivisti Nazen Şansal Emeğin Gündemi programına katılarak Ali Kişmir davasını ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü hakkında konuştular.
Nazlı: Örgütlü Bir Mücadelede Kendimizi Bu Zorluklar Karşısında Güçlü Hissederiz
Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi Cansu N. Nazlı, ifade özgürlüğünün baskı altına alınması ve kadına yönelik şiddetin iki olumsuz olgu olduğunu ve tek başımıza mücadele etmekte zorlanacağımızı, fakat örgütlü bir mücadelede kendimizi bu zorluklar karşısında güçlü hissedeceğimizi, umudumuzu kaybetmeyeceğimizi söyledi.
Ali Kişmir Davasında, Savcı, Mahkemeyi Ağır Cezaya Havale Edilmesi için İkna Etmeye Çalışıyor
Bir kişinin veya bir kurumunun ifadelerle ilgili bir şikayeti varsa bunun hukuk davası olması gerektiğini belirten Nazlı, bu şekilde, bir ceza mahkemesinde değil sivil hukuk mahkemesinde yargılanılacağını belirtti. Nazlı, Ali Kişmir davasının ağır ceza öngörülen bir suçtan yargılandığı bir ceza davası olduğundan bahsederek mahkemenin ilk soruşturmada suçun işlenip işlenmediğine ilgili bir karar vermeyeceğini, bu suçun oluşabileceğine dair mahkemenin önüne bulgu koyabilirse sanığın ağır ceza suçundan yargılanması için karar vereceğini aktardı. Şuanki davanın Ali’nin suçlu olup olmadığının tartışıldığı bir duruşma olmadığını ekledi. Nazlı, savcılığın mahkemeyi ağır cezaya havale edilmesi için ikna etmeye çalıştığını, ağır cezaya havale edildiği takdirde yazının değerlendireceğini söyledi.
Nazlı, insanların yazdıkları veya söyledikleri bir şeyden dolayı hem ceza davasının getirilmesinin hem de davaya gidip gelmenin basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edici olduğunu söyledi.
İlgili Yasa Maddesi Muğlak ve Soyut Kelimelerle Suçu Tanımlıyor
Ali Kişmir’in davasının ortaya çıkma süreciyle ilgili bilgiler paylaşan Nazlı, ilgili yasa maddesinin muğlak ve soyut kelimelerle suçu tanımlaması ve bu nedenle cezai kuralın taşıması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle davanın çok keyfi bir şekilde açıldığını ifade etti. Suç unsuru olarak ortada bir şey olmadığını, sürecin sağlıksız bir şekilde ilerlediğini kaydetti. Nazlı, ceza maddesinin modern hukukun temel ceza prensiplerine bağdaşmadığı için kaldırılması gerektiğinin önemine dikkat çekti.
Basın Emekçileri Kendilerine Otosansür Uygulamak Zorunda Kalıyor
Birçok basın emekçisinin “bana da dava gelir mi” diyerek kendine otosansür uyguladığını ekleyen Nazlı, ceza davalarıyla otosansür uygulanmasını ifade ve basın özgürlüğünü örtülü bir biçimde ihlal ettiğini kaydetti. Nazlı, bu davanın görünen yüzünün Ali’nin olduğunu, görmediğimiz kısmın ise basın emekçilerinin kendine otosansür uyguladığı boyutuna değindi.
Kadına Yönelik Şiddetle İlgili Veriler Gerçeği Yansıtmıyor
Nazlı, kadına yönelik şiddet ile ilgili verilen gerçeği yansıtmadığını belirterek, verilerin sadece resmi makamlara ulaşan şikayetler olduğu ve polise şikayet olarak taşınan kadına şiddet olaylarının ceza yasasında öngörülen darp gibi durumlar olduğundan dolayı verilerin eksik kaldığını söyledi. Kadına yönelik şiddeti artıran en temel unsurlardan birinin ataerkil, kapitalist sistemde yaşıyor olmamız olarak aktardı. Nazlı, devletin sosyal politikalarından geri çekildiği neoliberal dönemin içinde olmamız kadınlara şiddete ve istismara daha açık bir hale getirdiğini belirterek devletin bu konuda bütünlüklü bir şekilde önleyici ve koruyucu önlemler almadığını, kadın sığınma evlerini, şiddet önleme merkezlerini kurmadığını ve ALO 183 hattına halen daha vardiyalı bir sistem ve alt yapı kazandırılmadığını ekledi. Muhafazakarlaştırma politikalarından bahseden Nazlı, “ülkemize empoze edilen islamlaştırma politikalarının, tarikatların, kayıt dışı şekilde çocuklara kuran kursu açmanın, sosyal hizmetlerin destek sağlamakta yetersiz kaldığı kesimlere iyilik kisvesi altında erişilmesi ve yoksul kesimlerin dini istismara açık olmasının kadınları yaşamı, bedeni ve emeği üzerinde baskıyı artıran bir boyutu var” dedi.
Şüpheli Kadın Ölümleri Kadın Cinayeti Olabileceği Ciddiyetiyle Soruşturulmalı
Akıle Nacısoy davasında olduğu gibi, şüpheli kadın ölümlerine soruşturma talep ettiğinden bahseden Nazlı, şüpheli kadın ölümlerinin aslında kadın cinayeti olabileceğini, ciddiyetle polis tarafından soruşturulması gerektiğini bu davanın ise bize örnek olduğunu ifade etti. Akıle’nin balkondan düştüğünün, polisin soruşturmaya ciddiyetle yaklaşmadığı için failin aramızdan ayrılmasına neden olan eşinin altı ay boyunca olay mahalinde yaşamaya devam ettiğini ve çocuğun ifadesiyle babasının annesini ittiğini söylemesi üzerine dosyanın yeniden açıldığını hatırlattı. Nazlı, mahkemede dava okunurken polisin tahkikat sırasında ağır bir ihmali olduğunu vurguladığını ekledi. Nazlı, Lefkoşa’daki kadına yönelik şiddet biriminin diğer bölgelere göre daha iyi çalıştığını ancak her bölgede bu birimin teşkilatlandırılması ve köy karakollarına kadar gitmesi gerektiğine dikkat çekerek, en çok kırsal kesimlerdeki kadınların şiddete maruz kaldığını belirtti. Polis sivile bağlı olmadığı için polisin hesap verebilir bir durumu olmadığından, polisin sivile bağlanmasının kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir talep olduğunun altını çizdi.
Şansal: Bir Gazeteci Bir Benzetme ve Politik Eleştiri Yaptığı İçin Yargılanıyor
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti Nazen Şansal programda yaptığı açıklamada, yoğun süreçlerin ve örgütlü mücadelelerin zaman zaman yorucu olabileceğine değinerek, geçtiğimiz iki gün boyunca verdiği mücadelede kendini özne gibi hissettiğini ifade ederek bu duygununun öneminden bahsetti.
Şansal, Ali Kişmir davasıyla ilgili “Ali Kişmir değil, sen ben, herhangi bir konuda fikrini açıklamak üzere olan bir kişi, toplumumuzun ifade özgürlüğü yargılanıyor” ifadesini kullanarak, Kişmir’in neden yargılandığıyla ilgili bilgi verdi. Alı Kişmir’in, yazdığı bir yazıdan dolayı “askerin manevi şahsiyetini küçük düşürmek ve aşağılamaktan” 10 yıl hapis istemiyle yargılanmaya başlandığını aktardı. Şansal, sürecin en başından beri toplumsal muhalefetin de yükselttiğini belirterek, Ali Kişmir davasının, ceza davası olduğunu, bir gazetecinin bir benzetme ve politik eleştiri yaptığı için yargılandığını kaydetti.
Yanlış Olan Şey, Devletin Bütün Otoritesini, Bir Basın Mensubu Üzerinde Her Türlü İmkanını Kullanmasıdır
Basın özgürlüğünün sadece basın çalışanlarına tanınan bir ayrıcalık olmadığının altın çizen Şansal, basın özgürlüğünün aslında halkın haber alma, kamuoyu yaratma özgürlüğü olduğunu söyledi. Şansal, hukuk ve ceza davaları arasındaki ayrıma değinerek hukuk davasının kişilerin veya kurumların birbirine açabileceği ve sonunda özgürlüğün kısıtlandığı bir cezası olmayan bir süreç olduğunu aktardı. Asılsız iftiraların hukuk davasıyla açılıp hak aranabileceğini, basına dava açılamaz ezberinin doğru olmadığını ekledi. Şansal, “davalaşmayı yanlış bulmuyoruz. Burada yanlış olan şey devletin bütün otoritesini bir basın mensubu üzerinde her türlü imkanını kullanarak açtığı bir dava olmasıdır” dedi. Şansal yargılamada tarafların eşitliğinin olması gerektiğini vurguladı.
İfade Ve Basın Özgürlüğünü Ciddi Şekilde Tehdit Eden Üç Yasa Daha Var
Şansal, Ali Kişmir’in yargılandığı suç ve cezalar yasası haricinde ifade ve basın özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit eden üç yasa daha olduğuna dikkat çekerek, bunlardan birinin 2014 yılında CTP hükümeti döneminde hazırlanan özel hayatın gizliliği yasası olduğunu söyledi. Bu yasa kapsamında pek çok gazeteciye dava açıldığını, yasaya gazetecileri kapsayan istisnai durumların eklenmesi gerektiğini belirtti. Hükümetin şu anda özel hayatın gizliliği yasası ile ilgili bir değişiklik yasa tasarısı olduğunu ve “ifşa, sosyal medya” tanımını genişleterek baskıyı arttırdığını ekledi. Şansal, ikinci yasasın bilişim suçları yasası üçüncüsünün ise fasıl 154 ceza yasasındaki “müşfik niyetli yayınlar” maddesi olduğunu kaydetti. Şansal Fasıl 254 yasasının İngiliz’den kalma olduğunu belirterek, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun da bu yasa kapsamında olduğunu fakat orijinal yasa metninde ve resmi kabul edilen tek çeviride “cumhurbaşkanı” ifadesinin geçmediğini, 2007 yılında yasaya ceza olarak sayılmasının eklendiğinden bahsetti.
Sığınma Evi Olmayışı, Şiddete Uğrayan Kadının, Şiddete Geri Dönmesine Yol Açıyor
Şansal, ataerkilin ve kapitalizmin kadın özgürleşmesi önünde büyük bir engel olduğunu ve kadına şiddetin en temel sebeplerinden olduğunu belirterek ülkemizde son 10 yılda giderek artan muhafazakarlaştırmanın da kadını birkaç açıdan eve kapatan, başına gelen şiddete katlanmak zorunda bırakan boyutlar içerdiğinden bahsetti. Dini baskıların kadınların gördüğü şiddette kadercilikle yaklaşarak içselleştirmesine sebep olduğunu belirten Şansal, şiddeti uygulayan açısından da bunun “hak” olduğunu düşündürttüğünü ekledi. Yaptıkları kültürel çalışmalarda, kadınların şiddete maruz kaldığında ve bunun kendilerine yapılamayacağına farkına vardıklarında daha rahat karşı çıktıklarını belirten Şansal, bu noktada iki büyük engelle karşılaştıklarını kaydetti. Bunlardan birinin ekonomik engeller olduğunu belirterek kadın sığınma evlerinin eksikliğine değindi. Karpaz’daki, Omorfo’daki veya diğer bölgelerde sığınma evi olmayışı şiddete uğrayan kadının, şiddete geri dönmesine yol açtığına dikkat çeken Şansal, “bu da devletin şiddete ortak olduğu anlamına geliyor” dedi.
Devletin Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Özgürleşmesiyle İlgili Bütçe Ayıracak Bir Bakış Açısı Yok
Şansal, kadınların güçlenmesi için partilerde, derneklerde, sendikalarda kadınların ön planda olması için uygun mekanizmalar yaratılması gerektiğinin altını çizdi. 25 Kasım yürüyüşü için farklı görüşlere sahip olunmasına rağmen pek çok talepte ortaklaşıldığına değindi. “Bu baskıyı ve ortak mücadeleyi yükseltmezsek devletin kadına yönelik şiddet ve kadın özgürleşmesiyle ilgili bütçe ayıracak bir bakış açısı yok. Bunu biz başarmalıyız” dedi.
Ceza Yasasında Tadilat Yapılıp, Kadına Yönelik Şiddet Özel Bir Suç Olarak Tanımlanması Gerek
Kadına yönelik şiddetin nasıl önüne geçilebileceğini her zaman vurguladıklarını belirten Şansal, ceza yasasında tadilat yapılıp kadına yönelik şiddetin özel bir suç olarak tanımlanması gerektiğini ekledi. Şiddet ortaya çıktıktan sonra gerekli tedbirlerin alınmasın yeterli olmadığından bahseden Şansal, önemli olan şiddeti ortadan kaldırmak veya ortaya çıkmadan önce neler yapabileceğimiz olduğunu söyledi. Şansal, bu konuda sosyal hizmetlere çok büyük görev düştüğünü, toplumun en kırılgan kesimleri olan yoksul kadınların güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Şansal, Din İşleri Dairesine, külliyeye veya örtülü deneklere topluma hiçbir faydası olmayan yerlere paralar harcanacağına sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi gerektiğin vurguladı. Şansal bu adımlar için kaynak yoktur diyenlere ise servet vergisi en büyük kaynaktır dedi.
Özkızan: Solcular ve İlericiler Olarak Neyi Nerede Söylediğimizin Sorumluluğunu Taşımamız Gerekiyor
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan programda yaptığı açıklamalarda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekledikleri Akıncı’nın bir vatandaşa hakaret davası açtığında dahi Bağımsızlık Yolu olarak “bu davayı açman yanlıştır” diyerek protesto ettiklerinden bahseden Özkızan, basın ve ifade özgürlüğünün kişinin ağzına her geleni söylemesi anlamını taşımadığını belirtti. Muhalefette “ben istediğimi istediğim şekilde söylerim ama birisi benim hakkımda kötü bir şey söylerse ortalığı ayağa kaldırırım” anlayışı olduğundan bahsederek, bunun da yanlış olduğunu kaydetti. Özkızan, solcular ve ilericiler olarak neyi nerede söylediğimizin sorumluluğunu taşımamız gerekiyor dedi.
Kadına Yönelik Şiddet Her Geçen Gün Büyüyen Bir Sorun Olmaya Devam Ediyor 25 Kasım’ın Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olduğunu belirten Özkızan, her 25 Kasım’da olduğu gibi Bağımsızlık Yolu, Baraka ve pek çok kitle örgütünün sokaklarda olduğunu söyledi. Kadına yönelik şiddettin her geçen gün büyüyen bir sorun olmaya devam ettiğinin altını çizdi.