
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı ve Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan Emeğin Gündemi programında “Mülkiyet ve Tutuklamalar” konu başlığını irdelediler.
Özkızan: Kıbrıs Sorunu Çözüme Ulaşılması Gereken Bir Hedef
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Kıbrıs sorununun parti için konuşulacak bir dedikodu olmadığını, ancak çözüme ulaşılması gereken bir hedef olduğunu belirtti. Özkızan, “Kıbrıs sorunu hakkında konuşmak, eğer uluslararası bir temsilci değilseniz dedikodu biçiminde döner. Gerçek bir faktör olabilmek, halkın örgütlü mücadelesiyle mümkündür. Kıbrıs sorunu, bizim varacağımız bir yerdir, ancak ne yazık ki memlekette çoğu zaman bir başlangıç noktası olarak görülür” dedi.
Bu Dönemde Bağımsız Kıbrıs Mücadelesi Daha da Anlam Kazandı
Özkızan, bu dönemde Bağımsız Kıbrıs mücadelesinin daha da anlam kazandığını belirtti. Ortadoğu’da yaşanan soykırımda İngiliz üslerinin kullanılması ve Kıbrıs’ın doğrudan savaşa taraf yapılması, bağımsız bir Kıbrıs’ın ne kadar hayati olduğunu gösterdiğini söyledi.
Özkızan, Kıbrıs’taki siyasi gerilimin, egemenlerin sürekli birbirine misilleme yapmasından kaynaklandığını söyledi. “Şimdiki Kıbrıslı Türk egemenlerinin misillemesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tutuklamalarına yönelik bir cevaptır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tutuklamaları ise Maraş açılımına karşı bir cevaptır. Maraş açılımı da Crans Montana’daki uzlaşmazlığa bir misillemeydi. Tepedeki egemenler sürekli birbirini misillemektedir” diyerek, bu kısır döngüde halkların mağdur edildiğini vurguladı.
Özkızan, uzun yıllardır federasyonun savunulmadığını, sadece Talat ve Akıncı dönemlerinde bu yönde ciddi adımlar atıldığını belirtti. İki devletçi kesimin “Federasyonu savunduk da ne oldu?” sorusunu eleştiren Özkızan, bu 5 yıllık süreçte federasyonu savunmamanın sonuçlarının görüldüğünü söyledi. Kapıların kapanması, tutuklamaların yaşanması ve Türki Cumhuriyetleri’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile yakınlaşmasının, federasyondan sapmanın sonuçları olduğunu ifade etti.
Federasyon, Kıbrıslı Türklerin Bir Halk Olarak, Dünyayla Bağlanma Arzusunu En Meşru Şekilde Ortaya Koyan Pozisyondur
Özkızan, “Federasyon, Kıbrıslı Türklerin bir halk olarak dünyayla bağlanma arzusunu en meşru şekilde ortaya koyan pozisyondur. Bu pozisyonu savunduğunuzda cehennemin kapılarını kapatmayı becerirsiniz” dedi.
Özkızan, mevcut yönetim ile inşaat sermayesi arasında bir ayrım olduğunu belirtti. İnşaat sermayesinin, tutuklamalar gibi gerilimlerden rahatsız olduğunu ve kendi çıkarlarının akamete uğramasından korktuğunu söyledi. Öte yandan, Ersin Tatar ve Erhan Arıklı gibi siyasetçilerin, varoluşlarını milliyetçilik üzerine kurdukları için bu gerilimleri kasıtlı olarak tırmandırdığını ifade etti.
Özkızan, bu durumun, milliyetçi yöneticilerle inşaat sermayesi arasında gerilime yol açacağını öngördü. “İnşaat sermayesi kendi paçasını kurtarmaya çalışırken, Ersin Tatar ve Erhan Arıklı seçimi kazanmaya çalışırken, Kıbrıs Türkleri rezil oluyor” diyerek, bu düzenin halkın çıkarına olmadığını belirtti.
Özkızan, inşaat sermayesinin emek sömürüsü, doğa talanı ve altyapıya verdiği zararlar nedeniyle zaten mücadele edilmesi gereken bir yapı olduğunu belirtti. Kıbrıslı Türk ve Rum egemenlerin sözlerini tekrarlayanların, bu kirli savaşın ortasında kalacağını söyledi.
Özkızan, Kıbrıs’ta iki mülkiyet sorunu olduğunu aktardı. Birincisi, 1974’ten kalan ve çözüm bekleyen mülkiyet sorunu. İkincisi ise Kıbrıslı emekçilerin, Kıbrıs sorunu çözülse de çözülmese de var olacak olan konut sorunu. Kıbrıs’ın sadece ikiye değil, aynı zamanda “egemenler ve emekçiler” olarak da bölündüğünü belirten Özkızan, bu nedenle emek temelli bir pozisyonun alınması gerektiğini vurguladı.
Ersoy: Kıbrıs’ta Kendi Kaderini Tayin Hakkı Gerçekleştirme, Adayı Birleştirme ve Bağımsız Bir Yapıya Kavuşturma Hedefi Kıbrıs Türk Halkı İçin Hayati Önem Taşıyor
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy programda yaptığı açıklamalarda, Kıbrıslı Türk halkının kendi kaderini tayin hakkının gasp edilmiş bir hak olduğunu vurgulayarak, bu hakkın kazanılmasının bağımsız ve birleşik bir Kıbrıs için önemli bir adım olduğunu belirtti. Kıbrıs’ta kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirme, adayı birleştirme ve bağımsız bir yapıya kavuşturma hedefinin, Kıbrıs Türk halkı için hayati önem taşıdığını belirtti. 14 Ağustos tarihinin bu mücadele açısından tarihsel bir anlam taşıdığını söyleyen Ersoy, bugünün sadece geçmişte verilen mücadelelerin değil, bugün ve yarın sürdürülecek olan uzun soluklu bir yolculuğun da parçası olduğunu ifade etti.
Polis Sivile Bağlanmalı
Ersoy, Kıbrıslı Elenlere yönelik olarak polisin “mavi dosyayla dolaşmak” iddiasıyla şikayet üretmeye çalıştığına dair basına yansıyan haberlere değindi. Ersoy, polisin site sakinlerini yönlendirmeye çalıştığına dikkat çekerek, bunun şikâyet üretmeye yönelik bir eğilimi yansıttığını belirtti. Bu durumun, polisin sivile bağlanması talebinin ne kadar haklı ve acil olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirten Ersoy, “Polis artık delil üretme, şikayet üretme, suç üretme eğilimi içerisinde. Bu tutum kabul edilemez. En başından beri savunduğumuz gibi, polisin sivile bağlanması bir zorunluluktur” dedi.
Hukuk Siyasete Malzeme Ediliyor
Ersoy, Hukukun siyasete malzeme edildiğini ve egemenlerin kendi çıkar çatışmalarında bizi defans hattına çağırdığını belirtti. Medyaya “casusluk” haberi olarak düşen ancak içeriğinde casusluk suçlaması bulunmayan davaların zorlama ve siyasi nitelikte olduğunu vurguladı.
Herhangi Bir Milliyetçi Çizgiyle Aynı Yerde Bulunmayacağız
Ersoy, Kıbrıs’ın kuzeyinde süren inşaat ve emlak politikalarının ne doğaya ne de Kıbrıslı Türk halkına bir katkı sağlamadığını belirtti. Yabancılara mal satışı, ucuz iş gücü transferi ve emek sömürüsünün sistematik hale geldiğini kaydeden Ersoy, inşaat sektörünün, doğaya geri döndürülemez zararlar verdiğini ve halkı sosyal, kültürel anlamda da olumsuz etkilediğini dile getirdi. Ersoy, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin emlak ve inşaat sektörüne yönelik hamlelerinin hedefinin sıradan vatandaşlar olmadığını da belirtti.
Kıbrıs milliyetçilerinin “ganimetin üstüne konduğunuz, hesap vereceksiniz” şeklindeki kimlik siyasetini besleyen söylemlerini de eleştiren Ersoy, bu tavrın Kıbrıslı Elen şovenizmine yakıt taşıdığını ifade etti. Ersoy, Kıbrıslı Türk egemenlerinin ise “savaş çıkabilir, kapıları kapatalım” şeklindeki pozisyonunun sorunları çözmekten uzak olduğunu belirtti. Ersoy, Kıbrıslı Türk halkının bu sermaye gruplarını ve onların politikalarının sonuçlarını sorgulaması gerektiğini belirterek, bu konuda herhangi bir milliyetçi çizgiyle aynı yerde bulunmayacaklarını ifade etti.
Hem Kıbrıs Milliyetçiliği Hem de Türk Şovenizmi Halklar Arası Kardeşliğe Zarar Veriyor
Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk tarafının karşılıklı hamlelerine değinen Ersoy, hem Kıbrıs milliyetçiliğinin hem de Türk şovenizminin halklar arası kardeşliğe zarar verdiğini vurguladı. “Ya Elen milliyetçiliği ya Türk milliyetçiliği” ikilemine sıkıştırılmaya çalışıldıklarını belirten Ersoy, bu ikiliğe karşı “Bağımsız Birleşik Kıbrıs” mücadelesini yükselteceklerini söyledi.
Umut Ersoy, güncel siyasi gerilimi egemenlerin kavgası olarak tanımladı ve bu kavgada ezilenlerin halklar olacağı uyarısında bulundu. Her iki taraftaki şovenist ve hamasi atmosferin halkları ya Kıbrıs Cumhuriyeti’nin şovenizmine ya da Türkiye’nin şovenizmine taraf olmaya zorladığını belirtti.
Bağımsız Birleşik Kıbrıs
Ersoy, bu iki kutuptan da Kıbrıs halklarına hayır gelmeyeceğini vurgulayarak, alternatif olarak bağımsız, birleşik, Kıbrıs vurgusu yaptı. Eşdeğer koçan meselesinin “kktc’nin uydurduğu bir şey” olduğunu ve bunun bir savunma argümanı olamayacağını belirten Ersoy, partilerinin bu süreçte ne Kıbrıslı Elen ne de Türk şovenizmiyle aynı yerde hizalanmayacağını, halkların kardeşliğinden yana olacaklarını vurguladı.
Rum malı satılıyorsa, bunun ahlaki ve siyasi sorumluluğunun alınması gerektiğini vurgulayan Ersoy, halkların evsiz bırakılmaması gerektiğini ifade etti.
Bir yandan 1974’ten önce yerinden edilen Kıbrıslı Elenlerin geri dönebilmesi gerektiğini belirten Ersoy, diğer yandan 50 yıldır kuzeyde yaşam kuran insanların da barınma hakkına sahip olduğunu söyledi. Sosyalistlerin mülkiyet hakkından ziyade barınma hakkını öncelediğini belirten Ersoy, çözüm için “iade, takas, tazminat” ilkeleri doğrultusunda iki toplumlu bir mal tazmin komisyonu kurulması gerektiğini dile getirdi.
Mülkiyet Hakkından Önce Barınma Hakkını Savunuyoruz
Ersoy, halkın bu süreçte aklını devreye sokması ve duygularını dizginlemesi gerektiğini söyledi. Egemenlerin halkı hezeyan ve hamasi bir dünyaya davet ettiğini belirterek, “Ne oluyor? Bundan kim kazançlı çıkar?” sorusunun sorulması gerektiğini ifade etti. Bu soruların cevabının ise egemenlerin kendi çıkarları için bir çatışmaya tutuştukları ve halkı bu çatışmada bir araç olarak kullanmak istedikleri gerçeğini ortaya koyacağını söyledi.
“Onların savaşında bir kurşun askeri olmak istemiyorsak, kendi savaşımızı vermemiz gerekiyor. O da sınıf savaşıdır” diyen Ersoy, asgari ücret mücadelesinden sendikal haklara, kamusal toplu taşımadan servet vergisine kadar hak mücadelelerinin genişletilmesi gerektiğini belirtti. Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde yürütülen benzer sınıf mücadelelerinin ortaklaştırılmasının, halkların birbirine yakınlaşmasını sağlayacağını vurguladı.
Ersoy, bağımsız, birleşik Kıbrıs’a giden yolun, emperyalizmden arınmış, kendi söz, yetki ve karar hakkını elde etmiş Kıbrıs halklarının ortak sınıf mücadelesinin birleşmesinden geçtiğini söyledi.
Nazlı: Verdiğimiz Her Mücadele, Halkın Güçlenmesi ve Kıbrıs’ın Geleceğinde Söz Sahibi Olması İçin
Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, partinin temel hedefi olan bağımsız ve birleşik Kıbrıs’ın, asgari ücret veya okullardaki kayıt paraları gibi günlük yaşam sorunları için verilen mücadelelerle doğrudan ilişkili olduğunu belirtti. “Bizler, günlük hayatımızın öznesi olamadığımız koşullarda, Kıbrıs sorunu gibi birçok uluslararası aktörün menfaatinin kesiştiği bu adada söz sahibi olamayız” diyen Nazlı, bu nedenle verdikleri her mücadelenin, halkın güçlenmesi ve Kıbrıs’ın geleceğinde söz sahibi olması için olduğunu vurguladı. Nazlı, Kıbrıs’ın bağımsızlaşmasının ve birleşmesinin, liderler ve masalarla değil, bizzat Kıbrıs halklarının kendi ellerinde olacağını ifade etti.
“Delilden Sanığa Gitmek” Yerine “Sanığı Tutup Ona Karşı Delil Aramak” Gibi Otoriter Bir Ceza Hukuku Sistemine Kapı Aralanıyor
Nazlı, İskele’de beş Kıbrıslı Elen’in “mülke tecavüz”, “kişisel verilerin korunması” ve “genel rahatsızlık” gibi suçlamalarla çıkarıldığı teminat duruşmaları hakkında açıklamada bulundu. Nazlı, özellikle üzerinde durduğu husus, polis tarafından talep edilen “4.000 e-postanın taranması” talebinin hukuka aykırı olduğu ve özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğiydi. Delilden sanığa gidilmesi yerine önce tutuklama sonrasında suç unsuru aranması yaklaşımını “otoriter ceza hukuku pratiği” olarak tanımlayarak geniş kabul görmesi halinde topluma dönük ciddi bir tehdit oluşturacağını ifade etti.
Nazlı, Kıbrıslı Elenlerin tutuklanması ve mahkemeye çıkarılması süreciyle ilgili ciddi bir dezenformasyon sürecinin de yaşandığını söyledi. Özellikle teminat duruşmalarının amacının, yargılanmaktan kaçılmasını engellemek olduğunu hatırlatan Nazlı, polisin inceleme için 3 aya kadar tutukluluk talep etmesinin tehlikeli bir durum olduğunu belirtti. Nazlı, bu tavra karşı herkesin mücadele etmesi gerektiğini, aksi takdirde benzer tehditlerle yarın Kıbrıslı Türklerin de karşılaşabileceğini söyledi.
Nazlı, vatandaş olmayan kişilerin kefil bulunmaması nedeniyle aylarca hükümsüz tutuklu kaldığını belirtti. 3 ay sınırı olmasına rağmen, bazı davaların 8 aya kadar uzadığına dikkat çekerek bunun adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu vurguladı. Nazlı, adil yargılanmanın yalnızca siyasi davalarda değil genel olarak herkesin erişebileceği bir hak olduğunu dile getirdi.
Sadece Yaşamak İçin Eşdeğer Malda Oturan Sıradan İnsanlarla, Kıbrıslı Elen Mallarını Betona Boğan İnşaat Patronlarının Durumu Aynı Değil
Nazlı, Kıbrıs’ın güneyindeki tutuklamalar üzerinden, adanın kuzeyinde “eşdeğer malda oturan herkese aynı muamele yapılacak” şeklinde bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldığını belirtti. Ancak bu durumun, sadece yaşamak için eşdeğer malda oturan sıradan insanlarla, Kıbrıslı Elen mallarını betona boğan inşaat patronlarının durumunun aynı olmadığını vurguladı.
Her iki kesimin egemenlerinin de karşılıklı olarak bu gerilimi tırmandırmasını danışıklı bir dövüş olarak tanımlayan Nazlı, bu durumun iki halkı birbirine düşürmeyi, korkutmayı ve uzaklaştırmayı amaçladığını söyledi. Bağımsızlık Yolu olarak bu korku iklimine izin vermeyeceklerini ve halkların yakınlaşması için mücadele edeceklerini belirtti.
Ortak Sorunlar için Verilecek Mücadele, İki Halkın Dayanışmasını ve Yakınlaşmasını Sağlayacak
Nazlı, barınma hakkı, kadına yönelik şiddet, çevre sorunları gibi birçok alanda Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ortak sorunlar yaşadığını hatırlattı. Bu ortak sorunlar için verilecek mücadelenin, iki halkın dayanışmasını ve yakınlaşmasını sağlayacağını vurguladı. Liderlerin görüşmelerinin ya da yemeklerinin haber değeri taşısa da, yarını inşa etmenin yolunun, halkların bu ortak sorunlar etrafında birleşmesinden geçtiğini söyledi. Nazlı, bu alanlardaki iş birliğinin, bağımsız bir Kıbrıs inşa etmek için devrimci bir görev olduğunu belirtti.
Son olarak Nazlı, güncel siyasi gerilimlerin, federasyon konuşulmadığında neler olduğunun bir özeti niteliğinde olduğunu belirtti. Bu gerilimlerin, sadece Kıbrıslı Elenleri değil, Kıbrıslı Türkleri de doğrudan etkileyebilecek bir tehdit taşıdığını söyledi.
Nazlı, polisin sivile bağlanmasının önemine bir kez daha değinerek, “Polisin denetlenebilir olmaması, sadece siyasi davalarla ilgili değil, şüpheli kadın ölümlerinden eylemcilere açılan davalara kadar birçok alanda sorun yaratmaktadır” dedi. Bu nedenle polisin sivile bağlanması talebinin asla gündemden düşürülmemesi gerektiğini vurguladı. Nazlı, karşılıklı gerilimi artırmaya yönelik bu girişimlere karşı, iki halkın kardeşleşeceği ve ortak sorunlar etrafında birleşeceği süreçleri örgütlemenin öneminin bugün daha fazla olduğunu ifade etti.