Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, ADA TV’de, Nupelda Karabuğday’ın sorularını yanıtlayarak gündemi değerlendirdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti Egemenlerinden Kıbrıslı Türklerin Hayrına Bir Şey Beklemiyoruz
Rahvancıoğlu, Hristodulidis’in 14 maddelik paketini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Elenlerin devletiyiz iddiası gerçekse zaten olması gerekenler olarak açıkladı. Açılım diye ortaya konan şeyleri, yapılması gereken ama Kıbrıslı Elen şovenistleri tarafından gasp edilmiş belli hakların lütfedilmesi olarak değerlendiren Rahvancıoğlu, ortaya koyulan maddelerin yetersiz kaldığını ekledi. Rahvancıoğlu, Dünya’da sağ faşizan, proto faşist hareketlerin ciddi bir yükselişte olduğundan bahsederek “ELAM’ın yükselişiyle birlikte güneyde, normal kapitalizmin sağa kayışının ekstrası var. Radikal bir faşist hareketin, siyasetin geneline yaptığı basınç dolayısıyla tüm siyaset sağa kayıyor” ifadelerini kullandı.
Rahvancıoğlu, 1960’lı yıllardan beri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Elen Devleti’ne dönüştüğünü belirterek Kıbrıslı Elen şovenistlerin bu devlet mekanizmasını Kıbrıslı Türkler ile paylaşmak istemediklerini yıllardır ortaya koyduğunu söyledi. Bu yüzden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşün bir çözüm olmadığını, sadece Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitliğinin kabul edildiği federal bir Kıbrıs’ın gerçekçi bir çözüm olduğuna dikkat çeken Rahvancıoğlu “biz Kıbrıs Cumhuriyeti egemenlerinden Kıbrıslı Türklerin hayrına bir şey beklemiyoruz” dedi.
2007’den Beri Bekleyen Başvurulara Yanıt Verilmemesi Yüzsüzlüktür
Kıbrıslı Türkleri, adanın esas öznesi ve hareket halindeki çeşitli çıkarların arasında zaman zaman cezbedilmeye veya terbiye edilmeye çalışılan bir unsur olarak nitelendiren Rahvancıoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türkleri cezbetmeye ve terbiye etmeye yönelik adımlar attığını ve son on yıldır her iki devletinde daha çok terbiye edici yaptırımlar ortaya koyduğunu belirtti.
Rahvancıoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin karma evliliklerden doğan çocukların vatandaşlık hakkını tanımamasını terbiye edici maddelerinden biri olduğunu ifade ederek yasaya göre Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı bir ebeveynin çocuğunun Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olduğundan bahsetti. Rahvancıoğlu, alınan yeni kararla başvuruların 2007 kararı çerçevesinde değerlendirileceğini belirterek 2007’den beri bekleyen başvurulara yanıt verilmemesini yüzsüzlük olarak ifade etti. Başvurulara cevap verilmediği için fiili olarak mücadele hakkının elden alındığını ekledi.
Rahvancıoğlu, Kimliksizler Derneği’nin çalışmalarıyla yükselmekte olan bir mücadele olduğundan bahsederek yıllardır bu konuyla ilgili sessiz kalan Kıbrıs Cumhuriyeti kurumlarının göstermelik de olsa bir şey yapmak zorunda kaldığını söyledi. Mücadeleye devam edilmesi gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu ‘’Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Elenlerin Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin bu insan hakları ihlalini ve ırkçı tutumunu teşhir etmek ve kamuoyunu konuyla ilgili bilinçlendirmek gerekiyor’’ dedi.
Halkı Örgütleyerek Mücadele Edip, Çıkış Yolu Göstermemiz Lazım
Rahvancıoğlu, Dünya’da ve Kıbrıs’ta neden sağın yükselişte, solun ise düşüşte olduğuna değindi. Toplumların ve insanların gündelik hayatlarının içerisindeki sorunları üzerinden fikirler geliştirdiğinden bahseden Rahvancıoğlu, solun gündelik hayattan koptuğunu ve emek meseleleriyle ilgilenmediğini, Kıbrıs Sorunu gibi büyük konulara yöneldiğini aktardı. Rahvancıoğlu, gündelik hayat, barınma, ulaşım, eğitim gibi emek meselelerinin geçtiğimiz dönemlerde solun ayırt edici özelliği olduğunu belirterek artık solun kimlik gibi daha üst yapısal konulara kaydığını ve halktan koptuğunu söyledi. Rahvancıoğlu, solun boşluk bıraktığı oranda, faşist hareketlerin emek sermaye ilişkilerinden ve birilerinin kar etme arzusu yüzünden ortaya çıkan sorunları, yabancı düşmanlığıyla başka şeylerden çıkıyormuş havası yaratarak yükseldiğini söyledi. Halkın derdini dert edilmesi gerektiğini belirten Rahvancıoğlu, halkı örgütleyerek mücadele edip, emekçilere bir çıkış yolu göstermemiz lazım dedi.
Yoksulluk ve Zenginlik Aynı Paranın İki Yüzüdür
Sosyal izmetler, marketlerde fiyat satış denetimi, giderlerin kısılması ve gelirlerimizi artırma, sendikalaşma, özel sektör çalışanlarının kendilerinin söz sahibi olması mekanizmalarının, devre dışı olduğuna değinen Rahvancıoğlu, bu durumun aşağıya doğru bir gidiş yarattığını, birileri yoksullaştıkça birilerinin ise zenginleştiğini açıkladı. Rahvancıoğlu, çok zengin iş insanını ve bebek bezi çalan kişiyi aynı paranın iki yüzü olarak değerlendirerek, bir kişi bez, emzik çalma durumuna getirilebildiği için zenginin o kadar paraya sahip olduğunu söyledi.
Devletin vergi alması gerektiğinin altını çizen Rahvancıoğlu, alınan vergiyle toplumsal yaşam hak olarak düzenlenmeli dedi. Rahvancıoğlu, geçmişte alınmayan vergilerin hükmü için Servet Vergisi alınması gerektiğini, eğitime, sağlığa, üretimin de ise kooperatifçilik ile, dağıtım ve satış ayağına yatırım yapılması gerektiğini belirterek, toplumun giderek yoksullaşmasına sebep olan kısır döngünün ancak devlet eliyle tersine döndürülebileceğini söyledi. İnsan yaşamının kalitesini kimsenin vicdanına bırakılmaması gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu, meselenin sosyal yapımızı, toplumu ve devleti nasıl örgütlediğimizle ilgili olduğunu söyledi.
Ekonomi İşçi Üzerinden Değil İşverenin Faaliyetleri Üzerinden Kayıt Altına Alınmalı
Vergi matrah dilimleri düzenlemesinin tekrardan gündeme geldiğine değinen Rahvancıoğlu, düzenlemenin az kazanandan az çok kazanandan çok olacak şekilde yapılması gerektiğini söyledi. Düzenlenmenin maaşlı bordrolu kişileri doğrudan etkilediğinden bahseden Rahvancıoğlu, kayıt dışı sermayedarı etkilemeyeceğini belirtti. Kayıt dışılığın başını çekenlerin, kayıt dışılıktan kar elde edenler, işverenler olduğunu ekleyen Rahvancıoğlu, işçi kendi kendine kayıt dışı olamaz birisi onu kayıt dışı çalıştırır dedi. Rahvancıoğlu, sadece matrahların düzenlemesiyle büyük bir beklentiye girilmemesi gerektiğini, esas yapılması gerekenin ekonominin işçi üzerinden değil işverenin faaliyetleri üzerinden kayıt altına alınması olduğunun altını çizdi. Kayıt altına alındıktan sonra düzgünce vergilendirilmesi gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu, bugüne kadar vergilendirilmemiş vergilerin toptan vergilendirilmesi için bir defaya mahsus bir şekilde servet vergisi alınması gerektiğini söyledi.
Rahvancıoğlu, günümüz medyasını Collesium’a benzeterek, kayıt dışı işçileri gladyatörler, izleyen yoksullarında bizler olduğunu ifade ederek birbirimizle kırıldığımız için zenginlerin arada görünmez olduğunu belirtti. Bu durumu değiştirmenin yolunu hem siyasal hem ekonomik örgütlenmenin yükseltilmesinden geçtiğini belirten Rahvancıoğlu, Dünyaya emek bakış açsıyla bakmaya başlamamız gerektiğini söyledi.
İngiliz Üsleri Bu Adaya Emperyalizm Tarafından Sokulmuş Bir Hançerdir
Rahvancıoğlu, görüşmeler meselesiyle ilgili Bağımsızlık Yolu olarak görüşmelerin, görüşmecilere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu ve meselenin sadece masada çözülmesi beklentisinin gerçekçi olmadığını düşünüyoruz dedi. Solun, halkın gündelik meselelerinden kopup görüşmeye indirgemesini, görüşmeleri de masaya indirgemesini yanlış bir strateji olduğunu ifade eden Rahvancıoğlu, görüşme sürecinin toplumların sokakta yürüteceği basınçla birlikte oradaki temsilcileri sıkıştıracak bir mekanizma olarak şekillenmesi gerektiğini söyledi. Rahvancıoğlu, Ersin Tatar’ın görüşme masasından vazgeçerek 3 yılı aşkın bir süredir “eşit egemenlik çerçevesinde iki devletin varlığını, kktc’yi dünyaya tanıtacağız” vaatleriyle ilgili ne yaptığının hesabını bu topluma vermesi lazım dedi. Kıbrıs’ın Ortadoğu’nun bir parçası olduğuna değinen Rahvancıoğlu, çözüm olarak birbiriyle rekabet içerisinde olan iki devlet olursa, bu durumdan adayı bir uçak üssüne çevirenlerin yararlanacağını aktardı. Birbiri ile uyum içerisinde iki devletli veya federasyonla bir çözüme ulaşılsa bile ilk işin İngiliz üslerinin adadan atılması mücadelesi olması gerektiğini belirten Rahvancıoğlu, İngiliz üslerinin varlığı bu adaya emperyalizm tarafından sokulmuş bir hançerdir ifadelerini kullandı. Kıbrıs Sorunu için en iyi çözümün federasyondan geçtiğinin altını çizen Rahvancıoğlu, federasyonun sadece masada ikna edilecek iki lider tarafından değil, halkların çıkarlarına olduğu için halkların mücadelesinin ön plana geçmesiyle olacağını söyledi.