Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, Yeniçağ Web TV’de İsmet Özgüren’in sunduğu Gündem programına katılarak açıklamalarda bulundu.
Sınıf Mücadelesi Verilmediği Zaman, Haklar Geriler
Ersoy, 1 Mayıs’ın tatil veya bahar bayramı olarak kutlanamayacağını, bir mücadele günü olduğunu belirtti. 1 Mayıs’ın 8 saatlik iş günü mücadelesinin sembolleştiği günlerden biri olduğuna vurgu yapan Ersoy, sınıf mücadelesinin verilmediği zamanlarda hakların geriye gitme şansının olduğunu kaydetti. Sınıf mücadelesini yükseltmemiz gerektiğini belirten Ersoy, günümüzde, ülkemizde özellikle özel sektörde 8 saatlik iş gününün hayal olduğunu söyledi. 8 saat değil 10-12 saat günde çalışan emekçilerin olduğuna dikkat çeken Ersoy, üstelik bu koşullarda çalışanların asgari ücretli olduğunu aktardı. Ersoy, sorunların hala daha var olduğu değil sorunların daha da büyüdüğü ve koşulların gerilediği bir 1 Mayıs’ın içerisinde olduğumuzu söyledi. Ersoy, özel sektörde uzun çalışma saatleri yanında, patron aşağılamaları, emeklilik hakları ihlali, yatırılmayan sosyal sigorta primleri, kayıt dışı çalıştırılma, geç maaş yatırımları gibi sorunların da var olduğunu hatırlattı.
1 Mayıs’ın bütün dünyada olduğu gibi işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanması gerektiğini belirten Ersoy, 1 Mayıs’ın emekçi sınıfların talepleri olan, işçi hakları, eğitim ve sağlık hakkı, kadın özgürleşmesi, çevre talanının sonlandırılması gibi taleplerin sokakta yükseltildiği bir gün olduğunu yineledi.
Kıbrıs Sorununda Sınıf Mücadelesine Yaslanmalıyız
Ayrıca 1 Mayıs’ın 1 Eylül de olmadığını aktaran Ersoy, yavaş yavaş o kıvama sokulmaya çalışıldığını belirtti. Kıbrıs sorununda sınıf mücadelesine yaslanılması ve buradan yürünmesi gerektiğini, Bağımsızlık Yolu olarak da yıllardır bunu dile getirdiklerini söyledi. Ersoy, 1 Mayıs’ın birleştirici gücünü ve sınıf mücadelesinin taleplerini geride bırakarak, sadece barış günüymüş gibi bir durum yaratmanın yanlış olacağını da vurguladı. Ersoy, Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden emekçilerin günlük hayatlarında yaşadıkları problemlerinin ve çözüm taleplerinin ortaklaşması ile enerjilerini Kıbrıs sorunun çözümüne akıtabileceklerini belirtti.
Kuzeyden ve güneyden örgütler ve halklar arası iletişimin kısıtlı olduğunu aktaran Ersoy, bunları aşılmayacak sorunlar olarak görmediğini, aşmak için de yine sınıf mücadelesine ihtiyaç olduğunu aktardı. Sınıf mücadelesinden kaçtığınız her anda hayatı sadece tüketme ilişkisine dönüştürürsünüz diyen Ersoy, meseleyi daha ileriye götürmek istiyorsak günlük hayattaki problemlerimize odaklanmamız gerektiğini ifade etti. Ersoy, ülkemizdeki yüksek siyaset moduna dikkat çekerek, Kıbrıs sorununun çözülmesiyle, sihirli bir şekilde bütün sorunlarımızın kendiliğinden çözebileceğini, çözümün de emperyalist devletlerinin kendileri ile ilgili ülkemizdeki çıkarlarını dengeye oturtmasıyla olacağına inandıklarını ancak tam tersi birlikte yürütülecek sınıf mücadelesiyle olabileceğini söyledi.
Emek Mücadelesi Geriye Gittiyse, İşçiler ve Emekçiler Örgütlü Değilse, Orada Hak, Hukuk, Liyakat Arayamazsınız
Ersoy, bir yerde emek mücadelesi geriye gittiyse, işçiler ve emekçiler örgütlü değilse, kendi sınıfsal taleplerini yükseltemiyorsa, orada hak, hukuk, liyakat aranamayacağını belirtti. Sendika kurmanın yasak olduğu zamanlarda emekçiler greve çıkıp sendikal haklarını o şekilde kazandıklarını hatırlatan Ersoy, emekçiler örgütlenip sermayeye geri adım attırmadığı sürece tüm hakların geriye gideceğini vurguladı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Hiçbir Zaman Bağımsız Bir Devlet Olmadı
Ersoy, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ne Kıbrıslı Elenlerin ne de Kıbrıslı Türklerin özne olamadığını, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de hiçbir zaman bağımsız bir devlet olmadığını söyledi. Özne olmak demek kendi yaşamının üzerinde söz, yetki, karar ve iktidar mekanizmalarına sahip olmaktır diyen Ersoy, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Elenler için bunun söz konusu olmadığını belirtti.
Bazı kesimlerde, Kıbrıslı Türklerin özne olmasında ve özgürleşmesinde sermaye sınıfının da bir parçası olabileceği düşüncesinin olduğunu aktaran Ersoy, köle pozisyonunda, ucuz iş gücü için nüfus politikası gözetmeden bu adaya emekçileri getirenlerin bu sermaye kesimi olduğuna dikkat çekti. Nüfus politikasının 1974’ten bugüne taşınan nüfusla bir başka boyutu olduğunu da vurgulayan Ersoy, ancak nüfus politikasını sadece bu konudan ibaret görmek eksik olacaktır dedi.
İnsanları Sokağa Dökmek İçin Somut Talep ve Güçlü Bir Program Gerekiyor
İnsanların mücadele ve eylemler için sokağa çıkmaktan çekindiğini belirten Ersoy, bu durumun toplumdaki dönüşüm noktalarını doğu analiz edemeyen örgütlerle ilgili olduğunu vurguladı. Ersoy, neden insanlar eylemlere katılmıyor sorusunun cevabının örgütlerin sınıf mücadelesinden kaçmaları olduğunu kaydetti. Rejimin kokuştuğunu, meselenin yönettiğini iddia edenlerle ilgili olmadığını ve yapısal olduğunu az çok herkesin görebildiğini aktaran Ersoy, demek ki bize bu rejimi sıkıştıracak mücadele talepleri lazım ifadelerini kullandı. Bu rejimden, hakkımız olan, meşru isteklerimizi talep edelim diyen Ersoy, insanları bir araya getirenin somut talepler ve program olduğunu vurguladı. Ortada program olmadan siyaset yapılamaz diyen Ersoy, soyut taleplerle insanları sokağa çıkmaya ikna edemezsiniz dedi. Ersoy, Kıbrıs’ın kuzeyinde çalışanların salt çoğunluğunun özel sektör çalışanı olduğunu, özel sektör çalışanlarının günlük yaşadığı sorunlara dair somut talepler ortaya konulmadığı sürece hiç kimsenin sokağa dökülmeyeceğini ifade etti.
Sermayenin Nerede Tahakkümü Varsa, Emekçiler Nerede Nesne Konumuna Düşürülmüşse Emekçinin Partisi Bağımsızlık Yolu Orada Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun emekçi sınıfların siyasal temsiliyeti ve mücadelesi için siyaset yaptığını kaydetti. Sendikasız çalıştırılmak yasaklansın talebi, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi, servet vergisi, kamusal nitelikli eğitim ve sağlık, enerji ve barınma hakkı tüm bu başlıklarda mücadele yürüttüklerini anlatan Ersoy, sermayenin nerede tahakkümü varsa, emekçiler nerede nesne konumuna düşürülmüşse emekçinin partisi olarak Bağımsızlık Yolu’nun orada emekçilerin özne olabilmesi için ekonomik, demokratik ve siyasal mücadelesini vermekte olduğunu söyledi.