Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu, Özgür Gazete’de Damla Dabis’in programına konuk oldu.
Bağımsızlık Yolu heyetinin Ankara ziyaretleri kapsamında Türkiye’ye giden, fakat N-82 kodu ile Türkiye’ye girişi engellenen Rahvancıoğlu, heyetin üç gün boyunca sürecek programına devam ettiğini söyledi. Rahvancıoğlu, aynı temelde mücadele eden örgütlere yapılacak ziyaretlerde, ilk gün Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP) ve Halkevleri, ikinci gün Sol Parti ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve üçüncü gün ise Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile Emek Partisi (EMEP) temsilcileriyle görüşülmesinin planlandığını açıkladı.
Havalimanında heyetle birlikte geçmeye çalışırken, görevli polisin önce giriş mühürü vurduğunu ama sonradan kodu fark ettiğini belirten Rahvancıoğlu, polisin ülkeye giriş engeli ile ilgili kodun anlamını bilmediğini ve araştırdıktan sonra kendisine açıklama yaptığını söyledi. “Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden, girişi yasaklı şahıs” olarak tanımlanan Rahvancıoğlu, “Türkiye vatandaşı mısınız? Türkiye’de bir olaya mı karıştınız? Burada ne iş yapıyorsunuz?” gibi sorulara olumsuz cevap verdikten sonra ayrı bir odaya alındığını ve Kıbrıs’taki konsolosluktan detaylı bilgi alabileceğini öğrendiğini dile getirdi.
Ne Kadar Hazırlıklı Olsanız Da Bu Muameleye Maruz Kalmak Hoş Değil
Türkiye’ye giriş mührünün sonradan iptal edildiğini belirten Rahvancıoğlu, böyle bir muameleye maruz kaldığı için hem kendisinin hem de heyetteki diğer arkadaşlarının buruk hissettiklerini söyledi. Rahvancıoğlu, “Ne kadar hazırlıklı olsanız da, orada tamamen kendi ajandasını takip eden zorba bir iktidar var. O yüzden bu seninle ilgili değil, geçmek de kabahat değil geçememek de kabahat değil diye kendini ne kadar telkin edersen et, böyle bir müdahale ile karşılaştığınız zaman gerçekten rahatsız edici bir durumda kalıp burulursunuz. Ama bu olay, hiçbirimizin yaptığı ya da yapmadığı bir şeyin sonucu değil, bugün geçen yarın geçemeyebilir” diye konuştu.
Havalimanında beklediği sırada oradaki emekçiler ile sohbet ettiğini ifade eden Rahvancıoğlu, Türkiye’de yaşadıkları barınma sorunu, doğalgaz ücretlerinin artması, geçim derdi, gelecek kaygıları, izin hakkı, ağır çalışma koşullarındaki zorluklar hakkında fikir alışverişinde bulunduğunu söyledi. Rahvancıoğlu, aynı zorba insanların halkın hayatını nasıl cehenneme çevirdiğini gözlemlediğini ve insanların konuşmaktan ürktüklerini ifade etti.
Hiçbirimizin Notunu Verecek Olan Türkiye’deki İktidar Değildir
Rahvancıoğlu, “Türkiye’ye ne giren ne de giremeyen, hiçbirimizin notunu verecek olan Türkiye’deki iktidar değildir. Onların bize nasıl muamele etiğine göre değerli veya değersiz insanlar haline gelmiyoruz. İnsanların değerlerini belirleyen şey, onların yaşam içindeki duruşları, haksızlıklara karşı nasıl tepki verdikleri ve nasıl durduklarıdır” dedi. Rahvancıoğlu, bu kararların tamamen keyfi ve hukuk dışı bir şekilde uygulandığına dikkat çekti.
Uygulanan İnsan Hakları İhlaline Karşı Sessiz Durmayacağız
Kendisine uygulanan giriş yasağının insan hakları ihlali olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, bunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni idare edenlerin Kıbrıslı Türklerle ilgili iddialarının boş olduğunun göstergesi olduğunu belirtti.
Rahvancıoğlu, “Onlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadıkları için Kıbrıslı Türkler’in dünyaya açılan tek penceresinin Türkiye olduğunu söylüyorlar ve Kıbrıslı Türkler’e belli bir güvence veriyorlar. Ama aynı zamanda, eskiden aba altından gösterdikleri sopayı artık açık açık sallayarak, bizim buradaki siyasal iktidarımızdan farklı düşünen ve konuşan herkese hayatı dar ederiz, sizi buraya kapatırız ve dünya ile temas kuramazsınız diyorlar” diye konuştu. Kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığından dolayı böyle bir zorunluluğu olmadığını dile getiren Rahvancıoğlu, çift uyruklu vatandaşların olumsuzluklara maruz kaldıklarını söyledi. Çift uyruklu vatandaşların, sağlık, eğitim veya tatil için dünyaya erişim anlamında ciddi bir tehdit altında olduklarını belirten Rahvancıoğlu, Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler’e karşı vaatlerinin gerçek olmadığının göstergesi olduğunu ifade etti.
Bu İşin Peşini Bırakmayacağız
Uygulanan insan hakları ihlaline karşı sessiz durmayacaklarını ve bu işin peşini bırakmayacaklarının altını çizen Rahvancıoğlu, bu durumu normalleştirmeyeceklerini vurguladı. İki farklı kanaldan yürümeyi planladıklarını söyleyen Rahvancıoğlu, Türkiye içerisinden bir hukuk süreci başlatacaklarını, arkadaşlarının destekleri ile avukat tayin edilmesi, başvuru süreci ve bilgi edinilmesi konularında araştırma yapıldığını belirtti. N-82 kodunun Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden, girişi yasaklı şahıs anlamına geldiğini fakat bu tehditin ne olduğu konusunda kendisine bilgi verilmediğini belirten Rahvancıoğlu, buradaki hukuk mücadelesinin de bu konuyu açıklığa kavuşturmak için verileceğini ve en yakın zamanda başvuru yapılacağını ifade etti.
Bağımsızlık Yolu’na göre, Türkiye’ye girişi yasaklanan tüm insanların Kıbrıslı Türkler’in varlık, kimlik ve iradesini, kendi topraklarında özne olma hakkını savunuyor olmasından ve birleşik federal bir Kıbrıs’ı desteklemesinden kaynaklı olduğunu aktaran Rahvancıoğlu, Türkiye’deki zorba iktidarın buna tahammülü olmadığını söyledi. İlgili makamlardan, kendi koydukları iddiaların altını doldurmalarını ve bunları savunmalarını isteyeceklerini vurgulayan Rahvancıoğlu, sonuna kadar mücadele edileceğini belirtti. Tarih boyunca hor görülmeye, itilip kakılmaya maruz kalındığına dikkat çeken Rahvancıoğlu, bu toplumun hiçbir zaman minnet edip susmadığını ve bundan sonra da susmayacağını vurguladı.
İrademize Karşı Uygulanan Şiddet Eşik Atladı
Külliye yapımına karşı, Bağımsızlık Yolu’nun da içinde bulunduğu oluşumla birlikte bilinçlendirme kampanyası yürütüldüğünü söyleyen Rahvancıoğlu, bu girişimlerin yeterli olmadığını ifade etti. Kıbrıslı Türkler’in iradesine 1950’li yıllardan beri müdahele edildiğini fakat son yıllarda bu müdahalenin şiddetlendiğini belirten Rahvancıoğlu, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde şiddetin eşik atladığını dile getirdi. Kıbrıslı Türkleri iradesizleştiren ve yaşadığımız coğrafyayı kendi isteklerine göre şekillendiren bir muameleye maruz kaldığımızın altını çizen Rahvancıoğlu, yerel yönetimlerle ilgili alınan kararın da bunun kanıtı olduğunu söyledi.
Rahvancıoğlu, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan müdahale ne kadar müdahale ise, yerel yönetimlerde yaşanan müdahale de o kadar müdahaledir, külliye sürecinde yaşanan müdahale de o kadar müdahaledir. Bunun özü müdahaledir. Bunun toplum dizaynı, kurumlarımıza hakaret, laiklikle ilgili boyutları, ekoloji ile ilgili boyutları vardır ama bütün bu sonuçlara neden olan şey irademize karşı yapılan müdahaledir” diye konuştu. Rahvancıoğlu, bugün bizlere bunları yaşatanlara el çektirilmesi durumunda bile toplumda yaratılan tahribatı düzeltmek için rehabiliteye ihtiyaç duyulacağını belirtti.
Halkın erişimine kapalı askeri bölgede başlayan külliye yapımı ile aslında kendi kendilerini zora soktuklarını vurgulayan Rahvancıoğlu, askerin koruması altında olan alandaki askerin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olacağını ifade etti. Rahvancıoğlu, külliye yapımına karşı uluslararası boyutlarda mücadele edilebileceği gibi, vizesi ve izinleri alınmamış projeye karşı hukuki boyutlarda da mücadele edilmesi gerektiğini belirti.
Külliye Kompleksinde Dini Bir Kurumla İdari-Siyasi Bir Kurum Birleştirilmiş Durumdadır
Rahvancıoğlu, “Geçmiş dönemde Pandemi hastanesinde veya onkoloji servisinde de elektrik izinleri alınmadı. Maalesef hiçbir hukuka uyulmadan böyle pratikleri de oluştu ve yüzsüzlüğe de dönüştü. Bu işin laiklik boyutu da var. Laiklik kavramı dinle devlet işlerinin ayrılmasını öngörür ama külliye kompleksinde dini bir kurumla idari-siyasi bir kurum birleştirilmiş durumdadır” dedi.
Türkiye’deki külliyenin oradaki muhalefet tarafından “kaçak saray” olarak tanımlandığını belirten Rahvancıoğlu, o projenin de hiçbir izin alınmadan, projelendirilmeden ve tamamen toplumun iradesi dışında yapıldığını hatırlattı. Aynı süreci burada da uyguladıklarını vurgulayan Rahvancıoğlu, projenin kaçak olarak ve askerin arkasına saklanılarak yapıldığına dikkat çekti. Rahvancıoğlu, ülkedeki ekonomik sıkıntılara ve pek çok okul, hastane, öğretmen, doktor, ulaşım ihtiyaçlarına rağmen, kaynağın oraya aktarılmasını eleştirdi.